
Şener Levent – Ne ada bu ada…
Ne Kıbrıs şu Kıbrıs…
Hesabı sorulmayan kanın üstüne barış inşa etmeye çalışıyor yıllardır…
Temelinde kan ve kemikler…
Bir ermişin söylediği gibi, altında insan kemiği olan topraklarda daha gür büyür otlar ve gömeçler…
Ama barış büyümez…
Bu kan temizlenmeden, o kemikler o topraklardan çıkarılıp defnedilmeden ve bunları yapanlardan hesap sorulmadan biz bu barışı inşa edemeyiz…
Yeni bir hayat kuramayız…
Kafalarımızdaki duvarları yıkamayız…
***
Katilleri biliyoruz…
Katil diyorum onlara…
Evet katil…
İşledikleri cinayetler sıradan seri bir katilin işlediği cinayetlerden farklı değil çünkü…
Hiçbir şey olmamış gibi aramızda yaşıyorlar…
Herkes gibi sokağa çıkıyorlar…
Kahveye, meyhaneye, markete gidiyorlar…
Günaydın diyorlar…
Ne insanları boğazlamışlar, ne kadınlara tecavüz etmişler, ne bebeleri öldürmüşler oysa…
Kan bulaşmış ellerine bakıyoruz…
O kanı görmek için…
Buz gibi…
Kahramanca övünüyorlar da…
Gözümüzün içine baka baka övünüyorlar…
Ekrana çıktı 84 yaşındaki adam…
“O Rum esirlerin icabına ben bakardım” diye övündü…
“Öldürmek benim sanatım” dedi…
Da kimsenin kılı kıpırdamadı…
Kimse “esirleri neden öldürdün” diye sormadı…
Sormadınız…
Görmezlikten duymazlıktan geldiniz…
Çünkü bunun hesabını sormak şerefi ve yıldızları yerlerde sürünen emekli bir generale hesap sormak kadar kolay değildi…
Yargılanmasını talep etmek…
İşinize gelmedi…
Büyük bir iştahla işlediği cinayetleri anlatan adama karşı sessiz kaldınız…
“Kıbrıs’ta barış engellenemez” diye haykırmaktan zor olduğu için mi?
***
Ve sen Kıbrıslırum kardeşim…
84 yaşındaki caninin itiraflarını duyunca çok şaşırdın değil mi?
Onun aramızda nasıl serbestçe dolaşabildiğine hayret ettin…
Neden?
Benzerlerinin güneyde kendi toplumunda da olduğunu bilmiyor musun?
Haklısın ancak…
Kimse söylemedi, kimse anlatmadı bunları sana…
Kimse de sizin ekranlara çıkıp bizimki gibi “övünmedi”…
“Ben öldürdüm” demedi…
Dohni’de 84 kişiyi kuruşuna dizenlerden biri de bendim demedi…
Muratağa’da 126 kişiyi kadın, çocuk, bebek demeden yaylım ateşle ben vurdum demedi…
Bunları senden gizleye gizleye uyuttular ve büyüttüler seni…
Yazanlar oldu…
Yazdıklarına inanmadın…
Görenler oldu…
Gördüklerine inanmadın…
***
Ekranda 84 yaşındaki caniyi soruyorsun bana…
Ama Muratağa’yı konuşmak bile istemiyorsun…
Ne zaman Muratağa desem kaçıyorsun, sözü değiştirmeye çalışıyorsun…
Her iki tarafın da canileri var…
Hepsi de yargılanmalı dediğim zaman, buna bile katlanamıyorsun…
Sonra da bana,
-Çözüm olur mu, diye soruyorsun…
Olmaz dostum olmaz…
Ne çözüm…
Ne de barış…
Ne olur ancak?
Yeniden savaş!
Yeniden kan!
Ben gür gömeçlere hasret yaşamam…
Gelincik ve lale tarlası isterim…
Hormonsuz!
***
Sen hala “iddia” diyorsun Muratağa’ya…
Elindeki ekrandan doğruyu söylemiyorsun…
Gerçekleri çarpıtıyorsun…
Oysa bunlar senin basınında de cesur ve yürekli gazeteciler tarafından yazıldı…
Sevgili dostum Andreas Paraskos çoktan yazdı…
Muratağa canilerinin isimlerini de yazdı hatta…
Ama onu da görmezden duymazdan geldin…
Arayıp sormadın…
Bak o canilerden biri avukatlık yapıyor Larnaka’da…
Diğeri ise, Leymosun’da uzun yıllar lisede din dersleri verdikten sonra, öğretmenlikten emekliye ayrıldı…
Başka biri su, elektrik ve fayans işleriyle uğraşıyor…
Ben 84 yaşındaki caniden nasıl hesap soruyorsam, git sen de onlara sor…
Anastasiadis’e sor biraz da…
Babasını anlatsın sana…
Dohni katliamı sırasında Leymosun’da polis müdürü olan babasını…
***
Bu hesapları temizleyeceksek hep birlikte temizleyeceğiz…
Yüreğimizi avucumuza alarak…
Ve kafamızdaki çürüklerden kurtularak…
Çözüm ve barış buradadır…
Bu adada…
Kıbrıs’ta…
Birleşmiş Milletler’de aramayın boşuna!
(31 Mayıs 2018 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)
