
Şener Levent – “Ah Amerika, vah Amerika, kahrolsun Amerika” diyordu filmdeki adam…
Sarhoştu…
Sallanıyordu…
Yerinde duracak hali yoktu…
Bir İstanbul sokağının duvarında boya ile yazılmış o yazıyı görünce durdu birden…
Heceleyerek okudu…
Ve sonra da gecenin sessizliğinde vargücüyle haykırdı:
-Kahrolsuuun Amerika!
***
Ah Amerika…
Kennedy’nin Dallas’ta başına o kurşun isabet ettikten sonra yolunu bulamadın bir daha…
Çok yalpaladın…
Dünyayı çok kana buladın…
Rockefeller de senin eserin…
Rothscild de…
Ve niceleri daha…
İkiz kardeşin İngilizin Parlamento duvarında “İngiltere’nin dostu yok, çıkarı var” yazarmış…
Ben görmedim…
Ama eğer öyleyse çok ayıp!
Senin de dostun yok…
Senin de çıkarın var yalnız…
Nerde bir petrol kokusu duysan…
Nerde bir para kokusu…
Balıklama dalarsın hemen oraya…
Kaç kişi ölecek…
Kaç şehir harabeye dönecek…
Hiç mi hiç umrunda değil…
Bak işte…
Suriye’deki petrol kuyularının başına gidip oturdun şimdi de…
Babandan miras gibi…
Suriyeli bedbaht çocukların rızkını çalıp götürüyorsun…
Bir düşmanın varsa, uzaktan attığın bir füzeyle onu öldürüyorsun…
Teknolojine hayranım…
Öldürme, yok etme çarkına…
Artık pusu kurup bir Uzi ile öldürtmeye de gerek yok…
Çok işe yarıyor uzaydaki uyduların…
***
Sevmiyorum seni Amerika…
Hiç sevemedim…
Ray Charles’ı severim, Marlon Brando’yu severim, Marilyn Monroe’yu severim…
Ama seni hiç sevmem…
Stanley Kramer’e hayranım…
Sidney Poiter’i, Muhammed Ali’yi senden ayrı tutarım…
Andrey Hepburn ile Katherine Hepburn’a bayılırım…
Ama seni sevmem…
Robert De Niro’ya selam olsun benden…
Edgar Hoover gittiği yerde hortlasın…
Sen iyi yürekli bir Tarzan, ya da bir Terminatör olamazsın!
Benim 45 yıldır ikiye bölünmüş yurdum senin eserin…
Ayhan Hikmet’in de, Ahmet Gürkan’ın da, Derviş Kavazoğlu’nun da kanını akıtan sen…
Senin yerli maşalarının eseri…
Bu minnacık adada iki yakamızı hala birleştiremiyorsak…
Maraş hala yılanların ve çıyanların esiriyse…
Buraya bu kadar asker ve silah yığıldıysa…
Ve bunca yıldır yaptığımız çözüm müzakereleri hala meyve vermiyorsa…
Bu da senin eserin…
Ve şimdi hiç sıkılmadan ve utanmadan bir de bizden yardım istiyorsun…
İnsani yardım!
Sende nasıl bir insanlık kaldı ki bir de insani yardım diyorsun?
İstediğin ne?
Bu adadaki vatandaşlarını ve diplomatlarını emniyete almak mı?
Olağanüstü bir durumda onların buradan sağ salim tahliyesi mi?
Buyur ne istersen yap!
Bugüne kadar ne istedin ki de yapmadık?
Ne istedin de vermedik?
Toprak iste toprak verelim…
Deniz iste deniz verelim…
İkiz kardeşin Coni ile birlikte zavallı Filistinlileri az mı bombaladın Leymosun’dan…
Cümbez ağacı gördü…
Anlattı bana hepsini…
Bak, şu Kıbrıslılar ne kadar saf, ne kadar konuksever…
Geleni, gideni ceviz ve turunç macunlarıyla ağırlarlar…
Tasalanma hiç…
Buraya göndereceğin askerlerini de bando ile selamlarlar…
Buyursunlar efendim…
Buyursunlar…
Dağ taş asker doldu zaten burada…
Sen de gelsen ne olur sanki…
Ha bir eksik…
Ha bir fazla…
Merak ettim ancak…
Bir tehlike mi var?
Vatandaşlarını ve diplomatlarını nerden ve kimden koruyorsun?
Ne belasıdır bu bela?
Sen söyle Bay Trump…
Bu telaş ne?
Bir tweet at…
Düşsün de bir daha kalkamasın bizim lira!
***
Eşkıya dünyaya hükümdar olamazsa, sen de olamazsın ey Amerika!
Ah Amerika…
Vah Amerika…
Kahrolsuuun Amerika!
(10 Ocak 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)