
Faize Özdemirciler – Herşey Zülfü Livaneli’nin şarkısında söylediği gibi midir?
Gerçekten insan umudunu yurduna bağlar da, sakın ha, umudu kesmesin mi yurdundan?
Peki ya yurdun kendisi umudunu kesmişse kendi insanından?
O şarkıdaki fırtına gerçekte hiç başlamadıysa, veya, başlamadan bittiyse?
Tam yer yerinden oynayacakken, çoğunluk, ya partisinden, ya devletinden gelen bir işaretle geri çekildiyse?
Bir ışık gerçekten parladıysa karanlığın içinden ve pat diye önü kesildiyse sahte bir ışıkla?
Herkes Allah’ın cezası bir Ampul’e bağladıysa umudunu?
Hangi umudu hangi yurda bağlayacaksın, hangi yurt kimlere bağlayacak umudunu?
Bir toprak parçasına ne zaman yurt denir, ne zaman vatan, ne zaman ülke?
Bir toprak parçasına vatan denilebilmesi için, illa ki uğrunda birilerinin ölmesi, birilerinin de savaş kurbanlarının üzerinde bayraklı ve bayağı bir dille siyaset yaparak sefa sürmesi mi lazım?
Savaşlarda ölenlerin, Kıbrıs’ın şu haline baktıklarında pişman olup olmadıklarını bize söyleyecek bir Allah, ya da bir Tanrı var mı mesela?
Geride bırakacağı çocuklarının, insanca yaşayamayacağı bir toprak parçası uğruna neden ölsün ki insan?
İşgalcinin kendine benzetemediklerini yok etmek istediği ve yerli işbirlikçilerin de “ana”dan “yavru”ya yönelen taşlı veya sözlü bilumum linçlere çanak tuttuğu bir yerden söz ediyoruz, ne yurdu, ne vatanı, ne?
Her fırsatta bize Tezer Özlü’nün “Bu ülke bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesidir” sözünü hatırlatan bir yere vatan denilebilir mi?
13 Şubat Perşembe günü, saat 10’da, Tekke Bahçesi Şehitliği’nde çocukları eşi ve sevenleri yeniden uğurlayacaklar 1974’ün ilk şehidi Ecvet Yusuf’u…
45 yıl önce ölen babalarının, başka bir mezardan çıkan kemiklerini bir kez daha toprağa verecek Nilgün ile Harper…
Neden? Çünkü siz 74’te gelişigüzel çukurlara doldurdunuz ölüleri, görelim dediler, çıkardık aha buraya gömdük deyip göstermediniz, sonra muhtemelen ganimete ve hamasete daldınız, 45 yıl boyunca vaktiniz olmadı, onları sahte bir mezara yönlendirdiğinizi hatırlamaya…
Gömenler bildiklerini söylemeden öldüler, yaşayıp da bilenler ise ‘vatan uğruna’ susmaya devam ettiler…
Tam da bu vicdansızlığa duyarsızlığa cevap olarak, babalarının yokluğu size haram olsun diye, herhangi bir devlet, askeri ya da dini tören yapmadan gömecekler Ecvet Yusuf’u, tabutunu da bayrakla değil, yıllardır önce eşi, şimdi de torunu Ecvet tarafından korunan üniforması ile örtecekler…
Yurdundan umudu kesmemenin bir yolu da, Nilgün’e Harper’e ve annelerine bu tarifi imkansız acıyı yeniden yaşatmamak olamaz mıydı mesela?
Şimdi yüzünüz var mı, babasını iki kere kaybetmiş gibi hisseden, babasının mezarından çıkan “solina”nın fotoğrafını paylaşıp altına da “1974’ten günümüze KaKaTeCe denilen ucube yapının fotoğrafıdır” notunu düşen Nilgün’e “vatan uğrunda ölen varsa vatandır” demeye?
“Şehitleri yıllarca ağızlarından düşürmeyen sözde vatansever derneklerin, TMT ve Mücahit komutanları derneğinin yöneticilerinin çiçek çelenk ve kendilerini babamızın mezarı başında istemiyoruz. Mezarlık mezarlık gezen siyasileri aramızda görmek istemiyoruz” diyen Harper’e, “vatan uğrunda ölen varsa vatandır” demeye yüzünüz var mı?
O mezardan çıkan paslı bir solina değildir, oradan çıkan sizin paslı tarihiniz ve hâlâ yaşamaya devam eden paslı zihniyetinizdir…
(11 Şubat 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)
