
Şener Levet – “Bilin ama, biz bağımsız bir devlet değilik ya” diyen adama hayretle baktı diğeri…
“Ma sen daha oraşdasın” dedi…
Ben de derim…
Onun şaşmasına şaşarım…
Kandırılmış gibi ne bakıp duruyorsunuz öyle…
Kimse kandırmadı sizi…
Siz kendi kendinizi kandırdınız…
O sitemleriniz ne hala…
Bizi onların idare ettiklerini yeni mi anladınız?
Yani 46 yıldır anlamadınız da şimdi mi anladınız?
Bırakın şakayı dostlarım…
Kaç kere söyledim size…
Daha kaç kere söyleyip yazayım…
Adamlar,
-Bize sormadan tuvalete bile gidemezsiniz siz, diyorlar bize…
Siz hala Dillirga havasında…
Arkamızdan değil, yüzümüze söylüyorlar…
Ne desinler yani daha…
Komutan askerini taşıyacaksa buraya, size mi soracak?
İzin mi alacak sizden?
Siz kimsiniz ki size soracak?
Norveç Kralı mı?
Brunei Sultanı mı?
Çağıracak tabii ki sizi ayağına…
Tıpış tıpış koşacaksınız…
Korona morona mı dinler Paşa?
Askere bakar o askere…
Silaha topa mermiye…
Kurtarmaya korumaya gelmedi mi bizi?
Bir de naz mı yani?
Alın işte size…
Korona günlerimizden bir hatıra…
Maskeli!
Siz de maskeli, Paşa da maskeli…
Hazırolda!
Bu duruşu mu beğenmediniz sevgili dostlarım?..
Paşanın huzurunda nasıl durulur ki başka?
Sizin parti lideriniz olsa öyle durmayacak da göbek mi atacaktı?
***
Söylediler de inandınız değil mi?
Bağımsız!..
Egemen devlet!
Sonsuza dek yaşayacak…
O tatlı nenenin yaptığı parmak işaretini unuttunuz galiba…
Bir Mualla Hanım vardı…
Göçtü aramızdan o da…
Kaç kere söyledi, kaç kere anlattı size o yaşında…
Onu da anlamadınız…
Bana son yazıp gönderdiği şarkı neydi bilir misiniz?
Yaz bunu gazeteye dedi:
Son ümidim de bitti
Kuş gibi uçup gitti
Geri kalan hep yalan
İçimde acı hicran…
***
Geri kalan hep yalan…
Siz bu yalanın peşinden koştunuz bunca zaman…
Uçurtmasının ardından koşan çocuk gibi koşmadınız…
Kör topal koştunuz…
Tutulmuştur yazdığınız kapılarınıza parti bayraklarını asarak…
Size bir şamar oğlanı, bir uşak muamelesi yapanlara bir kere olsun hesap sorduğunuzu görmedim şimdiye kadar…
Siyah çelenklerinizi onların değil, hep uşaklarının kapılarına bıraktınız…
Bağırıp çağırdıysanız, hep uşaklarına bağırıp çağırdınız…
Pankart yazdıysanız, onlara yazmadınız, hep uşaklarına yazdınız…
Elinize tutuşturdukları oyuncaklara bayıldınız çünkü…
Meclis…
Bakanlık…
Makam arabacıkları…
Siz Paşanın huzurunda hazırolda durursunuz, ama sizin huzurunuzda da hazırolda duranlar var…
Bir de ofsayt pozisyonunda duranlar…
Paşanın hükmü size geçerse, sizin hükmünüz de tabanıza geçer…
Size başbakan bakan derler…
Oysa siz kıyakçıdan başka bir şey değilsiniz…
***
Dünya alem sizin bağımsız bir devlet olmadığınızı bilir de bir tek siz bilmezsiniz…
Vazgeçin dostlarım…
Vazgeçin bu sitemlerinizden…
Bağımsız devletinize gölge düştü demeyin bana…
Alışın bunlara…
Ya adam gibi mücadele edin…
Ya da susun!
Hele demokrasi yara aldı diye hiç öyle bir şey söylemeyin bana…
Devlet de yok burada…
Demokrasi de yok!
Olmayan bir şey nasıl yara alır?
Hele siz…
Hem bu kuyudan çıkmak istemezsiniz, hem de çıkmaya kalkanı ayağından tutup geri çekersiniz…
Bu tünelde bir çıkış arayanların fenerini söndürürsünüz…
Bu memlekette şu koronadan çok daha tehlikeli bir virüssünüz…
Bunca yıldır ihanete uğradıkları partinin rozetini göğüslerinden söküp atmayanlara şaşarım…
Şaşılacak bir şey kalmadı oysa bu memlekette…
Yine de şaşarım…
Karşınızdakiler hep mış gibi yapar da siz mış gibi yapmaz mısınız?
Yalnız 1 Mayıslarda azan, senenin diğer bütün günlerinde ise sermayeye yaltaklanan…
Yalnız yaltaklanmakla kalmayıp yataklık da yapanlardan ne hayır gelir ki bu topluma?
***
Bilirim…
Ne söylesem, ne yazsam boş…
Yüzlerce kere yazdım zaten bunları…
Ama şeytan yine de gör diyor işte…
Ve oturur yine yazarım…
Hem de bu tatsız akşam saatinde…
Başımda dönüp dururken hatıralar…
Ve radyoda eski bir şarkı:
Baharın gülleri açtı
Yine mahzundur bu gönlüm
Etrafa neşeler saçtı
Beyhude geçti bu ömrüm…
(9 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)