Gözlerinizin içine baka baka

Şener Levent – Bazıları darbe rüyaları görmeye başladı yine Türkiye’de…

Tayyip Erdoğan’ı devirmeye çalışanlar varmış!

Mollalara gökten vahiy indi anlaşılan…

Homurdanıyorlar…

Ve ekrana çıkan programcı şöyle diyor:

-Eğer darbe yapmaya kalkışırsanız, karılarınızı, kızlarınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden? Tayyip Erdoğan’ın bir damla kanına karşılık milyonların kanı dökülür bu memlekette!

Ne memleket be!

Derken bir başkası çıkıyor ekrana…

Bir kadın…

15 Temmuz darbesinde kaçırdığı fırsatlara yanıyor…

Ama bu kez kararlı…

-50 kişilik listem hazır, diyor…

Elli tanenin kellesini de o uçuracak yani…

Bir zombi, bir yamyam ekranından söylenmiyor bunlar…

Türkiye ekranlarından söyleniyor…

Ne memleket be!

Maşallah!

Kıbrıs’ımızın da garantörü!

Ve bu faşist yapı haklarımızı da koruyormuş Akdeniz’de…

Bir faşistin himayesinde yaşamaktan daha utanç verici, daha aşağılık başka bir şey ne olabilir ki bu dünyada?

***

Manolis Glezos öldü…

98 yaşında…

Yunanistan’da faşizme karşı direnişin sembolü…

Nazi işgali sırasında Atina’da Akropol’ün tepesindeki Nazi bayrağını indirdi…

İdamla yargılandı…

1967-74 döneminde faşist cuntaya da başkaldırdı.

12 yılı hapisanelerde, 4 yılı da sürgünde geçti…

Kaç kez ölüme mahkum edildi…

İdamla yargılandığı sırada Nazım Hikmet bir şiir ithaf etti ona:

O Nisan gibi aydınlık

Yunan denizini sevdi

Sevdi bütün sıcak ve soğuk

denizlerini dünyamızın…

Tanrı gibi ulu

zeytin ağaçlarını sevdi

Sevdi genç yaşlı

yeryüzünün bütün zeytinlerini.

O hep bir ağızdan

türkü söyler gibi konuşulan

Yunan dilini sevdi

ve bütün dillerini yeryüzünün

ve ellerini Yunan balıkçılarının

ve bütün dürüst akıllı elleri

yaşamayı sevdi

bulutları savuran rüzgarcasına.

***

Ya canım kardeşim…

Böyle yürekli insanlar gelip geçti işte bu dünyadan…

Şaşarım sana…

Nasıl sindirdiler, nasıl korkuttular seni…

Her yıl ölüm yıldönümlerinde unutmayacağız diye haykırdığın kahramanlarına bile layk olamadın…

Her gün binlerce kere ölmek yerine adam gibi bir kere ölmeyi seçenler…

Sana bayrak oldular, ama sen o bayrağın direği bile olamadın…

O kara cellatların idam sehpalarında can verenlerin yasını tutmak yetmez…

Bak, gözünün içine baka baka, sana kanını içeceğiz diyenlere bak…

Çocuklarını keseceğiz…

Karılaırnıza ve kızlarınıza tecavüz edeceğiz diyenlere bak…

Nasıl bir memleketin hakimi oldular…

Cehalet iktidarı…

Egemenlik kayıtsız şartsız namussuzların, yobazların…

Doğruluk yasak!

Dürüstlük yasak!

Namus yasak!

Doğru söyleyenin kellesi uçurulacak!

Sana mezarında bile rahat yok!

Alçaklara bak!

O sevgili ölümüzü, o devrimci genci mezarından çıkarıp yakacaklar…

Yamyamlar bunlar…

Cehennem zebanileri…

Ki bu adacıkta bize de bulaştılar…

Ve bunca yıldır sıyıramadık hala yakamızı…

***

Selam olsun Aziz Nesin ustaya da…

Yazdıkça yazdı, herkesi ağlanacak halimize güldürdü…

Ve aramızdan sessizce göçüp gitti…

Ki Kıbrıs’a güneye geldiği zaman bizim faşistler tarafından da aforoz edildi…

Hepimizden iyi tanırdı bu yaratıkları…

Ölünce mezarından çıkarıp kendisini de yakacaklarını bilirdi…

Onun için mezar da istemedi…

Taş maş istemedi…

Öyle gömdüler…

Kimse bilmez yerini…

***

Lafa bak kardeşim lafa…

Tayyip’in bir damla kanına karşılık milyonların kanı akacak!

Bütün kadınlar kızlar tecavüze uğrayacak…

Çocuklar boğazlanacak…

Lafa bak…

İhaleye çıkmış cani…

Elli kelle de o uçuracak…

Al işte sana…

Bir zombi ocağı!

Bırakın o yaldızlı akademisyen lakırdılarını…

Bunları bize açıklamanız için hiçbir felsefeye ihtiyacımız yok…

O ince ruhlu Pablo Neruda bile Şili’nin o faşist günlerini görünce, şiirindeki lirizmi bile feda etti…

-Köpekler, dedi onlara…

***

Bundan sonra hiçbir çözüm ve barış formülü sunmayın bana…

İstemem…

Kurtulmaz hiç bu ada, bu faşist işgalinden kurtulmadıkça!

(14 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author