
Şener Levent – Okuduğu bir yazımdan sonra Kıbrıslı bir Rum okurum şöyle bir mesaj attı bana:
-Sayın Levent, Tüm Kıbrıslırumların bir özür borcu var sana… Ben özür diliyorum…
Neden özür borcu varmış ki bana…
Avrupa Parlamentosu’na beni seçmedikleri için!
Bu inceliğine teşekkür ettim…
Kusura bakmasın ancak…
Bu özrü kabul edemem…
Bana bir özür borçları olduğunu sanmıyorum çünkü…
Seçim hakkı var herkesin…
Seçmedilerse münasip görmediler demek ki…
Yararlı olacağıma inanmadılar herhalde…
Ya da kendimi kanıtlayamadım…
Kimbilir, çok zararlı olacağımı düşünenler de oldu belki…
***
Geçtiğimiz günlerde de Kıbrıslı bir Rum karikatürü gördüm… Benimle ilgili…
George Mitidis’in karikatürü…
Bir karı-koca…
Oturuyorlar divancıkta…
Gazete okuyan adam karısına dönerek soruyor:
-Avrupa Parlamentosu’na Kıbrıslıtürklerin izolasyonunu konuşan Niyazi’yi göndereceğime neden işgali konuşan Şener Levent’i göndermeyim?
Seçimden önceki eski bir karikatür…
Yani Mayıs 2019’un…
Ancak şimdi gördüm ben…
Konumuzla alakalı olduğu için yazdım buraya…
Bak sevgili dostum…
Bak George…
Asıl mesele de bu ya…
İşgali konuşmak…
İşgale başkaldırmak…
Türkiye ile işgalci diye kavgaya girmesem…
“Defol yurdumdan” demesem…
Sizinkiler gibi ben de gidip bu işgalci ile kucaklaşsam…
Arkasını sıvazlasam…
“Emret Paşam” desem…
Seçilirdim belki…
Hem bu gazeteyi çıkardım çıkaralı başıma gelenler de gelmezdi…
Ben de iyi adam olurdum…
Bomba ve kurşun yemezdim…
Yıllarım mahkeme koridorlarında ve salonlarında geçmezdi…
Ve linç ederek öldürmeye kalkmazlardı beni…
Böyle olmanın bedelini öderken, mucize eseri olarak hayatta kaldım…
Kuzeydeki rejim, askeri komutanlık, polis ve elçilik öldürme planları ile cezalandırmak istedi beni…
Güneydeki Kıbrıslırum toplumu ise cezamı başka türlü kesti…
Beni seçmedi…
Benim bundan çıkardığım sonuç şu:
Kuzey de, güney de bugünkü statükodan memnun…
Değişmesini istemiyorlar…
İşgalden bahsetmemeli kimse…
Türkiye’deki iktidarda kim olursa olsun, herkes iyi geçinmeli onunla…
Kıbrıs’taki faaliyetlerini haklı bulmalı…
Ortadoğu’da yaptıklarına ses çıkarmamalı…
Kendi ülkesinde muhaliflerinin başını ezmesine göz yummalı…
***
Kuzeyde öldürülmek istendim…
Güneyde cezalandırıldım…
Kıbrıslırum toplumu iyi bir ders verdi bana…
23 yıldır bu gazetede yaptıklarımın yanlış olduğunu anladım…
Kayıpların peşine düşmek…
Solomu ve İsak’ı savunmak…
Dağlardaki bayrağa karşı çıkmak…
Maraş’ın yasal sahiplerine iadesini istemek…
Mihalis Çakurmas’ın suçsuzluğunu haykırmak…
Bir daha garantörlük istememek…
Banyodaki çocuk katliamının içyüzünü ortaya çıkarmaya kalkışmak…
74’teki katliamlara ve tecavüzlere takılıp kalmak…
Türkiye’nin Kıbrıs’tan sonra Suriye’yi de işgal ettiğini söyleyip yazmak…
Denktaş’la…
Komutanlıkla…
Ve nihayet Tayyip Erdoğan’la kavga etmek…
Hep hataydı…
Kıbrıslırum toplumu aklı başında bir toplum…
Tüm bunları gördüğü için seçmedi beni…
Deli mi de her gün Türkiye’ye işgalci deyip duran adamı seçecek?
***
Seçimden sonra dank etti bunlar kafama…
Kıbrıslırum toplumunun artık işgalden pek rahatsız olmadığını ve sadece Türkiye ile iyi ilişkiler istediğini anladım…
Eskiden bir ateş karşısında sayardım kendimi…
İki ateş arasında olduğumu anladım…
Bir ateş kuzeyden…
Bir ateş güneyden…
Kuzeydekiler işgal lafını bile duymak istemiyorlarsa, güneydekiler hiç istemiyorlar…
Onların da işgalcisine bir “kurtarıcı” demedikleri kaldı…
Kuzeyde bu işgale karşı açıkça sesini yükselten tek gazete, tek varlık bizim gazetemiz…
Ama kuzeydekiler kadar güneydekileri de rahatsız etti anlaşılan…
İtiraf etmeliyim ki kuzeyden ateşi beklerdim de, güneyden beklemezdim…
Bu yalnız bana değil, Kıbrıslıtürk toplumuna verilen bir mesaj oldu Kıbrıslırumlardan…
“Susun! Türkiye’yle kavga etmeyin, iyi geçinin”…
***
Ya sevgili dostum Mitidis…
Senin karikatüründeki adamcık boşuna hayret etmiş…
Benden özür dileyen Kıbrıslırum dostuma gelince…
Teşekkür ederim, ama kabul edemem bunu…
Kimsenin borcu yok bana…
Asıl ben sizden özür diliyorum…
Akıl da koymadım hala…
İşgal var işgal var deyip duruyorum!
(15 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)