
Faize Özdemirciler – “Geldiler kan döktüler aldılar böldüler kaldılar”…
Bu altı sözcük 20 Temmuz 1974 ile 20 Temmuz 2020 arasında geçen 46 yılın en kısa özetidir.
Bu altı sözcük aynı zamanda 1974-2020 arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün devlet büyüklerinin her fırsatta kullandıkları sözcüklerdir, o kadar ki, aralarında hükümetin içinde yer alıp da “Kanla aldık masada vermeyiz” demeyen bir tek siyasi parti ve politikacı yoktur…
Hatta muhalefet liderleri de sık sık gaza gelerek iktidardaki İslamofaşistlerin gerisine düşmemek için Beşparmaklara diktikleri bayrakla övünüyorlar…
Bizzat kendileri, geldiklerini kan dökerek aldıklarını geri vermeyeceklerini, Kıbrıs’ın Türk olduğunu Türk kalacağını söylediklerine göre, ne bu şiddet, bu celâl yine?
Onlar “Kanla aldık masada vermeyiz” diyebilirler ve destekçileri tarafından alkışlanabilirler ama biz “Geldiniz kan döktünüz aldınız böldünüz kaldınız” diyemez miyiz?
Evet diyemeyiz…
Dersek küfürü ve tehdidi yeriz…
Avrupa’nın 20 Temmuz 2020 tarihli manşetinde yarım bir Kıbrıs haritasının fonunda yer alan bu altı sözcüğe, milyon küfür yağdı dün sosyal medyada…
Faşizmle ırkçılıkla harmanlanmış banalliğin gözü dönmüşlüğün dibinden gelen küfürler, devlete tapan, devletin yalanlarıyla beslenen, yalanlarla beslendikçe gerçeklerden uzaklaşan, gerçeklerden uzaklaştıkça gerçekleri söyleyenlerden öldüresiye nefret etmeye başlayan bir kitleden geliyordu…
Bunu söylerken yeni bir şey söylemiş olmuyorum elbette, George Orwell 1940’larda yapmıştı bu tespiti:
“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”
Utanç verici bir sevincin çarpık sonucu olan Temmuz’un bize bahşettiği, tamiratı imkânsız en büyük arızadır bu:
Bize ait olmadığını bildiğimiz şeyleri kaybetme korkusu.
Kirli bir mal korkusunun can korkusu olarak pazarlandığı berbat bir oyun…
‘Eski’ ve ‘yeni’ Kıbrıslıların, ‘yerli’lerin ve ‘yerleşik’lerin iştahla katıldıkları o kusturucu yağma…
Çocuktum daha, kuzeye geçtiğimizde hiçkimse katliamlardan söz etmiyordu. Şimdi yeniden dönüp o günlere baktığımda ürperiyorum. Çünkü Atlılar Sandallar Muratağa köylerinde katledilenler katliam çukurundan yeni çıkarılmıştı, belki kanları bile kurumamıştı daha, katliamların acısının taze olması gerekirdi tarihlere baktığımda, oysa siz yaslı falan değildiniz.
Hürya daldınız evlerinden tencereleri ocaklarda bırakarak apar topar kaçmak zorunda kalan Rumlardan kalan herşeye. O evlerden yayılan pis kokular eşlik etti yağmaya…
Güneyden kuzeye geçenlere ‘yeni’ köyler verdiniz, onlar başkalarının evleri için birbirlerini yerken, alelacele Türkiye’den ‘göçmenler’ getirtildi, onları da yerleştirdiniz, helâl ganimet toprakları cömertçe dağıttınız.
Hatta onlar buralarda kendilerini ‘yabancı’ hissetmesinler diye, şaka değil, mesela Türkiye’deki sigara markalarından köylere ‘yeni’ isimler bile verdiniz…
Ve işte 46 yıl sonra, Temmuz’un kanlı aynasında yalanlar ihya edilirken, gerçekler paramparça…
(21 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)
