
Şener Levent – Bu açıklamayı yapma zorunluluğunu hissettiğinize göre, ortada ciddi sebepler olmalı Sayın Mustafa Akıncı…
Gerçekten hayatınız tehlikede mi?
Ciddi ölüm tehditleri mi alıyorsunuz?
Sizi öldürmek için pusuya yatanlar mı var?
Evinizi gözetleyen ve arkanızda dolaşan şüpheli şahıslar mı farkettiniz?
Nasıl bir tehdit bu?
“Arkadaşlarımız ilgili yerlere gerekli bildirimleri yaptılar” diyorsunuz…
İlgili yerler neresi?
Polis mi?
Güvenlik Kuvvetleri Komutalığı mı?
İç ve dış istihbarat makamı olan Sivil İşler Başkanlığı mı?
Kusura bakmayın…
Biz de ölüm tehditleri alıyoruz…
Hem de sizden çok daha fazla…
Ancak hiçbir yere başvurmadık…
Başvuracağımız güvenilir makam yok çünkü burada…
Daha önceleri gördük…
Bizi tehdit edenler hep yukarıda saydığım makamların adamları…
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı komplo düzenledi bize…
Polis bizi linç etmeye gelenlerin yanında yer aldı…
Albaylar ocağı Sivil İşler Başkanlığı ise adım adım peşimize adam taktı…
E, bizi koruması için kime başvuralım?
Siz başvurduğunuza göre, onlara güveninizi henüz yitirmediniz daha demek ki…
Eğer saydığım bu makamlara başvurduysanız tabii…
Ancak onlardan başka başvuracağınız makam mı var?
***
Merak ediyorum…
Kimleri şikayet etiniz?
Bu tehdit sahipleri kim?
Nasıl bir tehdit yaptılar?
Sözlü mü, yazılı mı?
Telefonla mı?
Fiili bir hareket var mı?
Eğer yazılı yaptılarsa, ne yazdılar?
Bana dedikleri gibi, “Seni köpek gibi vuracağız” mı dediler?
“Bir kazaya kurban gideceksin” mi dediler?
Kusura bakmayın, anlamaya çalışıyorum…
Yaptığınız açıklama çok ciddi bir açıklama çünkü…
Toplumun en tepesindeki adam böyle tehditler alıyorsa ve korunmak için yetkili makamlara başvuruyorsa, biz ne yapalım…
Siz cumhurbaşkanısınız ve de başkomutan..
Ama bu makamda bile mağduriyetinizi sıradan bir yurttaş gibi sosyal medyada paylaşmaktan başka bir şey yapamıyorsanız, geriye kalanlar ne yapsın..
Yurttaşlarımız “dikkatli olun” diye uyarıyorlar demek sizi…
Siz de şöyle diyorsunuz:
“Nereye dikkat edeyim? Dıştan bir tehditi göğüslemek mümkündür. Tehdit gerçekten dıştan olsa da, artık ta içerinizden geliyorsa biraz zor…”
Anlamadım…
Dıştan derken nerden…
Bunu da bizim anlamamıza mı bıraktınız?
Söylemeye korkuyor musunuz?
Ya içten gelen?
Kurduğunuz şu biraz karışık cümleden ben şunu anlıyorum:
Tehdit dıştan, ama artık içimize sızdılar…
Bunu mu demek istediniz?
Doğru mu?
Ayrıca gerekli şikayeti yaptığınız makamlardan siz de umudunuzu kesmiş gibisiniz işte…
“Bir işe yarar mı, onu da bilmiyorum” diyorsunuz…
Şikayet yaptığınıza göre, demek onlara güveniyorsunuz demiştim, ama pek güvenmiyorsunuz galiba…
Yurttaşlarımız bizi de çok uyardılar dikkatli olalım diye…
Kurşunlandıktan sonra bir kamera koyduk…
En azından bizi öldürecek olanı görmek için…
Bir de ruhsatlı silahımız var…
Hepsi o kadar…
Sizin gibi korumamız da yok!
***
Açıklamanızın son bölümünde söyledikleriniz çok duygulandırdı beni…
Aynen şöyle dediniz:
“Ben her gün ölenlerden değilim… Vakti gelmişse bir defa ölürüm; ama toplumumun hak ettiği insanca, onurlu bir yaşama kavuşma mücadelesinden asla vazgeçmem”…
İşte ben, beş yıl boyunca, yani saraydaki o koltukta oturduğunuz sürece, hep bunu bekledim sizden…
Ölürseniz bir kere ölesiniz diye…
Her gün ölmeyesiniz…
Ama öldünüz…
Her gün de öldünüz ne yazık…
Ne zaman öldüğünüzü benden daha iyi bilirsiniz siz…
Siz Türkiye’deki iktidara şirin görünesiniz ve sizin için “Türkiye düşmanları ile bir oldu” dememeleri için eski yakın dostlarınızla beş yıl boyunca tüm bağlarınızı kopardığınız gün öldünüz…
Linç günü meclisten çıkıp saldırganlara müdahale ederek siyasi hayatınızın en güzel ve en olumlu adımını attınız, ama ne yazık arkasını getiremediniz..
Kıdemli Yargıç Tacan Reynar mahkemedeki adaletsizliğe isyan ederek tarihimizde bir ilk’e imza attı ve istifa etti..
Bu konuda hiçbir fikriniz yokmuş gibi bir tek laf söylemediniz ve o gün öldünüz…
Saldırganlar şartlı tahliye ile serbest bırakılarak bizi linç etmeye geldikleri için ödüllendirildi…
Yine tek bir laf söylemediniz ve o gün öldünüz…
Aranan dokuz saldırgan yakalanmadı bugüne kadar…
Bir kere bile “neden yakalanmadı” diye sormadınız…
İşte o gün de öldünüz…Polis Genel Müdürü’nün saldırı ile ilgili size yazıp getirdiği raporu beğenmediniz, git baştan yaz ve getir dediniz…
Yazmadı ve size getirmedi…Bunun hesabını sormanız gerekirdi, sormadınız…
O gün de öldünüz…
Linç sırasında görevini dürüstçe yapan ve kan dökümünü önleyen tek polis komutanı Ali Savaş Altan, olayların içyüzünü anlatan bir rapor yazıp getirdi size… Ama siz onunla görüşmediniz bile… Raporu okudunuz, ancak hiçbir şey söylemediniz…
Ali Savaş Altan hayatımızı kurtardığı için cezalandırıldı ve görevinden uzaklaştırıldı…
Siz sustunuz…
Ve işte o gün de öldünüz!
(23 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)