Ah güzel Kıbrıs

Şener Levent – Sanki poker…

Kart çekiyoruz…

Sanki rulet…

Bilyeyi çeviriyoruz…

Hayatımız sanki bir kumar…

Derken Ayasofya…

Derken Girit…

Derken Oruç Reis…

Başımız dönüyor…

Afakanlar basıyor bizi afakanlar…

Hayırlara vesile olmayan bir Temmuz…

Maskeli bir yaz…

Derken ölüm tehditleri…

Seçim maskaralıkları…

Koltuk pazarlıkları…

Pandemi…

Karantina…

Meyhane masaları…

Dünyaya meydan okuyan imamın kılıcı…

Kapıları açın diye bağıranlar…

İflas çığlıkları…

Ne biçim bir yaz bu yaz…

Burnunun dibinden geçip gitmiş de avaz avaz…

Şair bir demet menekşe götürememiş sevgilisine…

Aşka da çağırmaz oldu Ağustos böcekleri…

Denizlerde talim var…

Akdeniz bir dar boğaz…

Ölü kocaman bir Yunus vurmuş kıyılarımıza…

Sahillerde ölü balıklar gibi ölü çocuklar…

Derken çözüm…

Derken hibe ve yardımlar…

Derken euro, sterlin, dolar…

Derken Maraş…

Off bunaldım…

Söyle kardeş…

Her canlı ölümü tadacaksa, ne bütün bunlar…

Bu didişme…

Bu boğuşma nereye çıkar…

İnsan gibi yaşamanın bir yolu yok mu şu dünyada?

***

Ah Maraş…

Güzel Maraş…

Bütün şehirlerimiz, bütün köylerimiz soyuldu da, bir sana mı hiç acımadılar?

Bak daha neler var…

“Ganimetçi Apo” lakaplı Abdullah anlatıyor…

Övünerek anlatıyor Maraş’ta yaptığı hırsızlığı…

Van göçmeni…

Derinya’da oturuyormuş…

Şöyle diyor:

“Biz buraya göçmen gelmedik. 1975’te önce ağabeyimle birlikte gezmeye geldik. 16-17 yaşlarında, hızlı olduğumuz dönemler… Bizim paramız bitti. Dönüş paramız bitti. Bir kişi dönecek kadar paramız var. Birimiz Türkiye’ye gidecek, para getirecek de geri döneceğiz. Ağabeyim giderken sınıf arkadaşımla karşılaştım. ‘Haydi gel, ganimete gidelim’ dedi. ‘Gavurlar eşyalarını bırakmış’… Tamam dedim gidelim. Üç gün gittik biz ganimete. Bu üç günde ben altı bin lira para yaptım. Sene 1975, altı bin lira çok güzel bir para. Bu defa gümüşlük aldım, hediyelik aldım. Valizi doldurdum. Türkiye’ye hediye götüreceğim. Tam memleketimize (Tatvan doğumluyum ben) 25 kilometre kala, ağabeyime dedim, ‘Şimdi soracaklar bize, bu kadar parayı nerden buldunuz? Bu hediyeleri nerden getirdiniz’ diyecekler. Çalıştık desek, Tatvan’ın yarısı kalkıp gelecek Kıbrıs’a. En iyisi ‘çalışıyoruz, izin aldık, patron da bunları hediye verdi’ diyelim. Bu yalanla annemi kandırdık, getirdik buraya ve göçmen olduk. Vatandaş ettiler bizi. O zamanlar neredeyse sokakta kimi tutsalar vatandaş yapıyorlardı… İhtiyaçları vardı…”

***

Yaşşşa be ganimetçi Apo…

Sen olsun doğruyu söyledin…

İhtiyacımız vardı…

Ve sokakta kimi tuttuysak vatandaş yaptık değil mi?

Yorgo’nun, Eleni’nin gümüşlükleri senin oralarda, Tatvan’da mı şimdi?

Ya buzdolapları, çamaşır makineleri…

Koltuklar…

Televizyonlar…

Ve o paha biçilmez antikalar…

Ben bu topraklarda kilise bilirim…

Kulesinden çanı bile çaldılar…

İkonları yıllar sonra gördük Avrupa müzayede salonlarında…

Helaldir helal!

Helal kerhaneler gibi helal!

***

Çek bir kart poker masasında…

Çek tek kolluyu…

Gelsin üç çan…

Gelsin üç kiraz…

Krupiyere bahşiş yok mu?

Hayatımız kumar!

Kumara bastılar hayatımızı…

“Tabutumuzun üstünde zar atıyorlar…

”Derken gümbür gümbür bir telaş…

Bir maraz…

Ölürüz diye mi korkuyoruz…

Kulak verin şairime:

“Ölünce kirlerimizden temizlenir
Ölünce biz de
İyi adam oluruz
Şöhretmiş
Kadınmış
Para hırsıymış
Hepsini unuturuz”…

***

Sen yanarsın yanarsın da boşa yanarsın…

Ben yazarım yazarım da boşa yazarım…

“Bir baş düşünürüm başımda
Bir mide düşünürüm midemde
Bir ayak düşünürüm ayağımda
Ne haltedeceğim bilemem”

***

Ah güzel Kıbrıs…

Benim sevgili yarim…

Bir mavzer gibi…

Kalbimdeki yerin…

(28 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author