
Faize Özdemirciler – Akıllar firarda, fikirler komada, zihinler dumura uğramış, matematik sıfır, istatistik sıfırın altında…
Siyaset sahnesindeki Türkçe en kirli en bozuk en yavşak en yalaka zamanını yaşamakta…
Basın zaten çoğunlukla öne eğilmiş yandaşlığa dünden razı, cellâdından sus payı bekliyor sadece, sendikalar üniversiteler yandaşlaşmaya yatkın…
Sağlı sollu bütün dillerin altında söylenmeye söylenmeye küflenmiş bir sürü bakla, yeter artık, ya şimdi konuşun, ya da sonsuza kadar susun…
Kötü birer şaka bile diyemeyiz tüm bu olanlara, çünkü hiç komik değil, çünkü, evet mizah olmayan yerde yaşanmaz ama herşeyin mizah olduğu yerde hiç yaşanmaz…
Biz an itibarıyla herşeyin mizah olduğu bir yerdeyiz, sadece nefes alıyoruz, yaşamıyoruz…
Oysa gerçekler çırılçıplak, gerçekler zehir zemberek, gerçekler sahipsiz ve mahzun duruyorlar ortada, bizimse payımıza gerçeklerin etrafından dolanarak yalanlarla avunmak düşüyor…
Salgın var aşı yok, yakında aşsız da kalabiliriz böyle giderse, tıpkı kemani Sarkis Sucuyan’ın Nihavent şarkısında olduğu gibi kimseye etmiyoruz şikâyet ağlıyoruz halimize, mücrim gibi titriyoruz baktıkça istikbalimize, ama efendiler takmışlar maskelerini poz veriyorlar, sonra maskeleri çıkarıp bir poz da öyle veriyorlar bakışarak ve sırıtarak yüzyüze…
Oysa tabutumuza son çivileri çakıyorlar imzaladıkları ölümcül protokollerle.
Amaç Türkiye’de ne varsa burada da olsun, Türkiye’de ne yoksa, burada da olmasın, değil mi, ha gayret az kaldı “mutlu son”a…
Hayır diyememenin olanca “hayır”sızlığı çökmüş üstümüze…
Sürekli evet demenin olanca hayırsızlığı çökmüş üstümüze…
Ölü toprağı serpmişler üstümüze…
Gassallar tarafından ele geçirilmiş bir cumhuriyetin alt yönetimi olmak böyle bir şeydir işte…
Kalkar o cumhuriyetin tepesine çöreklenen deccal saray yaptırır size, muhtemelen memleketin içine daha güzel sıçabilesiniz diye…
Nabzınızı tutmuş görmüş sizdeki Murtaza ruhunu, hamasetinizin kıvamı da maşallah yerli yerinde, saray yaptıracakmış size, dalkavukluğun zırvasından zıplayıp zirvesine geçebilesiniz diye…
Oysa padişahlar çoktan öldü, saraylarda yaşayanlar soytarılardır sadece…
Biz de bu rezillikler üzerine yazı yazmaya çalışıyoruz işte, her yazı istifraya dönüşüyor, yazmıyoruz kusuyoruz adeta, ama bir yandan da gülüyoruz, gülmeseydik keşke…
Mali protokolden 14 milyon liralık saray yavrusu çıkmış, onlar bunun izahını yapamazken, biz mizahını yapıyoruz, afferin bize! Ama yapmasaydık keşke!
Toplum işsizlikle parasızlıkla çaresizlikle boğuşurken, insanlar ödeyemedikleri krediler yüzünden hayatlarının en büyük mali depresyonunu yaşarken, kılavuzu Tayyip olan ne yapıyor, bakar mısınız…
Hayır saray istemem diyecek hali de yok haysiyeti ve şahsiyeti de yok, ne yapsın, Türkiye’yi koca bir hapishaneye döndürmüş, halk düşmanı bir diktatör tarafından saraylara layık görülmüş olmanın memnuniyetiyle sırıtıyor karşımızda…
Şimdi oturup düşünelim kara kara, kimbilir daha neler yaşayacağız, kılavuzu Tayyip olanların eline düşmüş bu zavallı coğrafyada…
(6 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)