Son tecavüz

Şener Levent – Sustuk…

Ve sustukça yargıçlarımıza, mahkemelerimize de geldi işte sıra…

Belliydi geleceği…

Ama sustuk…

Bile bile sustuk…

Görmezden geldik yaptıklarını…

Da şimdi mi anladık nasıl bir zorba olduğunu?

Anladık mı?

Emin değilim ondan da…

Konuşması gerekenler susuyor hala…

Meydan boş…

Sokaklar sessiz…

Ne olmalıydı şimdi oysa…

Gümbür gümbür gümbürdemeliydi her yer…

Hep bir ağızdan iade etmeliydik sözlerini ona…

Davullarla ve defol sloganlarıyla…

***

Babasının çiftliği sanıyor Kıbrıs’ı…

Güvendiği işbirlikçi yalakalarıyla üstümüze yürüyor…

Aşağılıyor…

Hakaret yağdırıyor…

Tehdit savuruyor…

Anayasa Mahkememize tecavüz ediyor…

Tanımazmış kararını…

Değiştirelimmiş…

Değiştirmezsek ne olurmuş…

Daha farklı davranırmış bize…

Başka adımlar atarmış…

At bre efendi at…

Başka adımlar at…

At da görelim o adımlarını da…

Ne yaparsın ha?

Taşlar mısın?

Kurşunlar mısın?

Bombalar mısın?

Buradaki yalaka fanatiklerini harekete geçirip yakar yıkar mısın?

***

Lafa bakın…

Din uygulaması Türkiye’de neyse, burada da o olacakmış!

İşgalcinin itirafı!

Sömürgede de kendi ülkesindeki yasaları istiyor…

Yargıçlar da ona bağlansın!

Herşey ona bağlansın!

Onun iki dudağı arasına…

Türkiye’yi cehenneme çevirdi…

Kıbrıs’ı da cehenneme çevirecek!

Cennetlik bir şey mi bıraktı zaten burada?

Tepe tepe kullandı işgalin nimetini…

Annan Planına evet dedi diye masum sandalyesine oturttuğunuz adam bu mu?

Siz öğrenemediniz mi hala?

Din simsarı bir yobaz…

Bir despot…

Bir faşist…

Ne söylerse hep tersidir doğru olan…

Ne yaparsa, hep tersidir doğrusu…

Aynı yolda yürüyebilir misiniz bir faşistle?

Aynı şeyi isteyebilir misiniz?

Anlamadınız mı hala?

“Barış” derse “savaş”…

“Kardeşlik” derse “düşmanlık”…

“Çözüm” derse “çözümsüzlük”…

Bal akmaz ağzından…

Zehir akar!

***

Sustuk…

Ve sustukça yargıçlarımıza mahkemelerimize geldi şimdi sıra…

Henüz zaptedilemeyen tek kalemize…

Umarım boyun eğmezler bundan sonra da…

Saldırı şiddetli…

Tam bir savaş hali…

Bunun artık bir 22 Ocak rejimi olduğunu çok yazdık, ama anlatamadık size galiba…

22 Ocak 2018…

Bir işareti ile bizi taşlattığı gün…

O günden sonra işgalci daha da azıttı…

Tüm ağırlığıyla üstümüze çöktü…

Görmezden geldiniz…

Tüm hücrelerimize girdi…

Umursamadınız…

Hatta “Onlar da yazmasaydı” diye bizi suçladınız…

Faşiste faşist demediniz…

İşgalciye işgalci demediniz…

Bunları söyleyenlere provokatörlük bastınız…

Ve işte sonuç…

Garantör istersiniz değil mi?

Alın size garantör!

***

İyi ki Türkiye değil, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşıyız…

KKTC vatandaşı da değiliz…

İki kimlikten birini yakın deseler, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğini değil, KKTC kimliğini yakarız…

Bir milattı 22 Ocak…

Akıncı’yı devirme kararı o günden sonra alındı…

Sekiz yıllık Kıdemli Yargıç Tacan Reynar o günden sonra cübbesini atıp istifa etti…

Ankara’da bize açılan davalar o günden sonra açıldı…

Federasyon ondan sonra gömüldü…

İki devlet de 22 Ocak’ın bir ürünü…

Sahte meclisinizin damına polisin izniyle fetih bayrağı diktikleri gün…

Onu da anlamadınız…

Yağmurda bir miting yaptınız…

Ama linç saldırısına uğrayanları miting kürsüsüne bile çıkarmadınız…

Şimdi de başınızı duvarlara vuruyorsunuz…

Hep birden vuruyoruz…

E vuralım artık…

Bana mısın demesin duvar…

Onurumuza kavuşana ve aklımız başımıza gelene kadar!

(17 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author