Evet ama yetmez!

Faize Özemirciler – Anayasa Mahkemesi, Din İşleri Komisyonu’nun Kuran kursu düzenlemek ve hafızlık belgesi vermek gibi yetkilerini Anayasa’ya aykırı bulunca paparalar koptu.

Erdoğan malum üslubuyla hemen devreye girerek tehditlerini savurdu:

-KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır…

İhvancı Erdoğan açısından Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar gerçekten bir sorun mudur?

Anayasa Mahkemesi kuran kurslarını hafızlık kurslarını kapatma kararı vermediği halde, kapatma kararı vermiş gibi davranarak saldırıya geçtiğine göre, Erdoğan açısından bu bir sorun değil sadece bahane aradığı saldırıya bir fırsattır…

Kıbrıslıtürkler açısından sorun sadece Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar mıdır?

Hayır değildir!

Sorun, yıllardır anayasaya aykırı bir şekilde sürdürülen denetimsiz kuran ve hafızlık kurslarının, bu kadar geç gündeme gelmesi; “madem anayasaya aykırıydı neden sustunuz” sorusunun bile gecikmiş bir soruya dönüşmesidir…

Sorun, Erdoğan’ın Türkiye’de yaptıklarını burada da yapmak istediğini kendi ağzından işittiğimiz halde, yargıya yönelik bu son saldırının meclisteki muhalefet tarafından bir iletişim sorununa indirgenmesi; “TC Cumhurbaşkanı’na yanlış bilgi verildi, o yüzden bu gerilim yaşandı” denilmesi ve Erdoğan’ın Türkiye’de olduğu gibi buradaki Anayasa Mahkemesi’ni de muhaliflerine karşı kullanacağı bir sopaya dönüştürmek istediği çok açık olduğu halde, bunun ısrarla görülmemesidir…

Sorun, Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nin kararının değiştirilmesi için emir verdiğini söylemesi, Tatar’ın o emri öpüp alnına koyması, gereği yapılacak demesi ve “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır”dan bir çırpıda “Kıbrıs Müslümandır Müslüman kalacaktır”a atlamaya hazır olmasıdır…

Sorun, sağ veya sol meclisteki hiçbir siyasinin “Laiklik AKP’nin ve Erdoğan’ın anladığı şey midir?” sorusunu sormamasıdır..

Sorun, tarihlerinde hep laik olagelmiş ve bununla da övünmüş bir toplumun seçtiği siyasilerin geldiğimiz noktada “Din ve devlet işleri birbirinden ayrı olmalı, din insanların özeline bırakılmalıdır” bile diyememeleridir…

Bütün mahalli baroların da katılımıyla Barolar Birliği’nin Lefkoşa’da Mahkemeler önünde düzenlediği ve avukatların “Yargı bağımsızlığına sahip çıkıyoruz” pankartı açtığı eylem de, Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik ile bazı yargıçların bu eyleme mahkeme binası balkonundan selamlayarak destek vermeleri siyasetin mevtaya dönüştüğü bu koşullarda fazlasıyla kıymetlidir…

Ama Kutlu Adalı’nın, 6 Temmuz 1996 tarihinde evinin önünde katledilmeden önce 4 Temmuz 1996’da Yenidüzen Gazetesi’nde yayınlanan “Sopa ve Sıpa” başlıklı son yazısında söylediklerini düşününce, tüm bu olanların sandığımızdan da ürkütücü olduğu açıktır, dolayısıyla Barolar Birliği’nin duruşunu selamlamakla birlikte “evet ama yetmez” diyenler de haksız sayılmamalıdır…

Şöyle bitirmişti Kutlu Adalı son yazısını:

Gerçek şu ki, maalesef KKTC Dingo’nun Hanından daha beterdir. Bu handa A’dan Z’ye her şey değişmiştir. Değişmeyen saf kalan yalnız yargıçlardır, savcılardır, avukatlardır. Çok yakın gelecekte onlarda Anavatanlaştırılacaklardır. Ve gerçeği dile getiren İlker Sertbay gibi nesli nadir bulunan yargıçların yerini ‘Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ diyen yargıçlar alacaktır.”

(20 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author