Faize Özdemirciler – “2017 yılında Din İşleri Dairesi Görev ve Çalışma Esasları Yasası’nda Meclis’in yaptığı değişiklikte iki nokta toplumsal yapımız bakımından sıkıntılıydı. Din İşleri Başkan Yardımcısı diye bir mevki yaratılıyordu, bu yardımcının nasıl atanacağına ilişkin düzenlemeye göre niteliğe haiz kişiler din işleri tarafından seçilecekti. Bu sınırsız ve keyfi yetki anlamına geliyordu. İstenilen kişileri, hiçbir kritere bakmadan seçebilme yetkisi veriyordu. Birkaç kişiye din görevlilerinin atanması, görevlerin belirlenmesi gibi görevler veriyordu. Din İşleri Komisyonuna hafızlık yani kuran kursları düzenleme yetkisi veriyordu. Bu milat teşkil edebilecek bir karardır. Anayasa Mahkemesi’nin laiklik ile ilgili yapmış olduğu ilk düzenlemedir. Türkiye Anayasa Mahkemesinin yıllarca uyguladığı fakat iktidar değişikliğinden sonra terk ettiği bir ilkedir bu.”
Bu değerlendirme Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı’ya ait…
Hizmet Sendikası’nın 2018 yılında açtığı dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi bir karar verdi ve
Din İşleri Dairesi’ne verilen Kuran Kursu düzenleme yetkisi elinden alındı.
Kısaca kararda söylenen şu:
-Din İşleri Dairesi devletin denetimi olmadan kafasına göre Kuran Kursu düzenleyemez.
Ama belli ki, Erdoğan, din eğitimini Türkiye’deki Diyanet İşleri’ne benzer bir kurumla kendine bağlamaya niyetlendi, asaplarının bu kadar bozulması bundan…
Israrla kararı “Kuran kursları kapatıldı” şeklinde lanse etmelerinin nedeni ise yeterli derecede Müslüman bulmadıkları Kıbrıslılara din üzerinden saldırırken taraftar toplama telâşından…
Kıbrıs’ın kuzeyinde bir “yavru” Diyanet oluşturmak isteyen dinci diktatörle kim işbirliği yapıyor?
KKTC meclisi…
Bu ölümcül işbirliğini kim bozuyor, KKTC Anayasa Mahkemesi…
TC Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan ilk açıklamada “Kıbrıs sorununun, Türkiye’nin güçlü iradesiyle uluslararası alanda hakkaniyetli bir şekilde tartışmaya açıldığı böyle kritik bir dönemde alınan bu yanlış karar Kıbrıs Türklerinin birliğine tehdittir. İnanç özgürlüğüne vurulan bu yargı darbesi kabul edilemez. Bu kararın zamanlaması manidardır” denilerek mevzunun dinden siyasete bağlanması başka bir yalan…
Çavuşoğlu’nun “Kararın zamanlaması manidar” demesi ise gerçekten ‘manidar’…
Ha bu arada Talat’ın da ‘manidar’ bir açıklaması var:
“Yargı bağımsızlığımıza açıktan saldırılar yapılıyor. Türkiye yetkilileri, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan kararı değiştirin talimatı veriyor. Böylece zamanlaması da gayet manidar oluyor. Cenevre öncesinde, Rum tarafının KKTC’ye yönelik sahte-kukla devlet argümanlarına adeta destek olunuyor. Türkiye’yi yönetenler, 2004 referandumda Kıbrıslı Türklerin eveti ile ekonomilerinin önünün açıldığını, dünyada barışı engelleyen güç olarak görülmekten kurtulduklarını, hatta bu nedenle yarım asır sonra BM Güvenlik Konseyine seçildiklerini unutmamalıdırlar.”
Erdoğan’a ve Çavuşoğlu’na göre kararın zamanlaması ‘manidar’, Talat’a göre ise Erdoğan ve ortaklarının bu karara yönelik saldırılarının zamanlaması ‘manidar’…
Talat’ın bu sözlerinde AKP’ye verdiği destekten dolayı bir pişmanlık sezmedim ben, kimbilir belki de var…
Karanlık bir tüneldeyiz, manidar zamanlardan zamanlamalardan geçiyoruz, aydınlığa daha çok var…
(21 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)