
Faize Özdemirciler– “F tipi bir sıkıntı varken içimde, Sartre sancıyken içimde/ İçe kapanık yatak odalarında da/ en gaddar savaşların kuytularında da Freud gezinirken/ ben de ölüm zambakları toplayayım/ ben de deşeyim tenimdeki buğday artıklarını/ benim de boynumun ikliminde açmasın hiçbir çiçek/ direngen bir deniz olsun sevgili ellerimde/ dönüp dolaşıp kaybolmalar gibi olsun/ rutubetimi koruyayım ben de yıllarca/ ve sorayım ben de: Kimin krallığına kar yağmadı ki? Kimin krallığına ha?…”
Gonca Özmen
*
Ne zaman belli değil ama bir gün çıkarız elbet bu sefil fotoğrafın içinden, bir gün mutlaka.
Hayat, bir fotoğrafa girip çıkmak gibi bir şey değil midir aslında?
En lirik anlarda, tarihin sayfalarında rastladığımız imha planları gelir aklımıza, aynı sayfalarda gözümüzden kaçmayan imlâ hataları, paramparça bir gramofon uzak bir hanayda, bir havan topu, bir bazuka, 24 ölü, az bile bu ölmeler öldürmeler vatan uğruna…
Suskun yürürüz, bayrakların ışıklandırıldığı, hayatların karartıldığı zamanlara, federasyon olsun diye “her yer karanlık”ı söyleriz, değmez mi barış uğruna…
KKTC’nin ilânı gelir aklımıza, sol ellerin “evet” anlamında havaya kalktığı bir Lefkoşa; başka sol ellerin “hayır” anlamında masalara vurduğu bir İstanbul sonra…
Yadırganan bir umutsuzluk, yalanlanan bir işgal gibiyiz haritanın karın boşluğunda, kısmet artık, kim nereye kadar dayanırsa, kimin nefesi nereye kadar yeterse, meydan da burada meyan da, taksim de burada ölüm de, şarkılar marşlar ezanlar çanlar, camiler kiliseler ve kışlalar, hepsi burada…
Eski Türkiye gelir aklımıza, eskisinden daha eski olan yeni Türkiye sonra…
Bir Kıbrıs düşünürüz kuzeyi başka alem, güneyi başka…
Bir Avrupa düşünürüz, ne tüter ne kokar, muamma…
İçine Ampul kaçmış bir hükümet, içine Altı Ok kaçmış bir muhalefet düşünürüz…
Bir taksim düşünürüz Kıbrıs’ta, taksim eşittir karnı yarık bir ada…
Bir Taksim düşünürüz İstanbul’da, Taksim eşittir 1 Mayıs 1977’de katledilmiş bir meydan, eşittir katliam eşittir kan…
Bir Mayıs düşünürüz Lefkoşa’da, 1 Mayıs emekçinin bayramına yemekçiler el koymuş, Kıbrıs’ın kaybedeceği ne kaldı zincirlerinden başka…
Hileli senaryolarla anlamaya çalıştığımız tarih infilâk eder televizyon ekranlarında…
İnsan kılığında bir faşist diktatör düşünürüz, tutmuş “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” o dünya güzeli memleketi sürükler karanlığa…
Adam olamamış bir ada düşünürüz, diktatörün kuyruğunda maşrapa…
Şair’in dediği gibi bütün savaşların kuytularında bir Freud varsa, bir Freud vardır diktatörlerin de kuytularında…
Koruyalım öyleyse rutubetimizi ve soralım biz de Şair’in sorduğu soruyu umut niyetine:
-Kimin krallığına kar yağmadı ki, kimin krallığına ha?
(1 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)