
Faize Özdemirciler – Döndük dolaştık, iki bölgeli iki toplumlu çözüm arayışlarından sonuç alamayınca, içimizden tek bölgeli çözümü geçirmeye başladık. İki bölgelisi “şinanay”, tek bölgelisi “nanay”…
Bir “şinanay”, bir “nanay”, beş altı bayrak, birkaç pasaport, birkaç kimlik ve sıfır kişilikle, olur da gene ‘fasariyalar’ patlak verir, buralarda hayat kalmaz diye, bavulumuzu hep hazır tutttuk…
Bir şiirinde Türkiye’ye “Kıbrıs’ın yakasını ne zaman bırakacaksın” diye sormuştu küçük İskender. Biz Türkiye’ye Kıbrıs’ın yakasını-makasını ne zaman bırakacağını sormadık.
Hapisteki gazetecileri, binlerce öğrenciyi, hukukçuyu ve akademisyeni ne zaman serbest bırakacağını da sormadık. Demirtaş’ı, Gültan Kışanak’ı hiç sormadık.
Sonuçta Türkiye içimizdeydi ama biz Türkiye’nin dışındaydık, karışamazdık içişlerine.
İrade Ankara’daydı ama biz Lefkoşa’da olduğunu söyledik ısrarla, şaka maka hem kendimiz inandık söylediğimiz yalana, hem başkalarını da inandırdık.
İki bölgeliden sonuç alamayınca, tek bölgeliye meyledecek gibi olduk ama açık açık söylemedik bunu, haşa, içimizden geçirdik sadece, orada bir cumhuriyet vardı, ortağı olsak da asla dönemezdik oraya, KKTC’nin bize sunduğu “kazanılmış haklar”ı kaybetmemek adına, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızı kaybetmeyi göze aldık…
Bu eğreti nüfusla, bu sıfırın altına düşmüş nüfuzla yarım asır önce terkettiğimiz, 1974’ten sonra ise sadece bir pasaporta indirgediğimiz cumhuriyete dönmenin mümkün olmadığını düşündük daima, geriye dönüşü yok dedik ama yeni çözüm önerileriyle hep cumhuriyetin gerisine gittik…
Kuzeyde toplum liderimizi seçtik, tekrar seçtik, bir daha seçtik, seçimlere inansak da seçtik inanmasak da…
Biri federasyon derken, diğeri konfederasyon dedi, öteki içinden Türkiye’ye ilhak dışından iki ayrı devlet dedi.
Biri seçim propagandalarında “Maraş’ı yılanlardan kurtaracağım” dedi, diğeri “5 yıl o koltukta oturdun da ne kurtarmadın” diye sordu… Sonra Hünkâr Tatar’ı tuttu, Asil medya patronunun çok rüküş bir dekor içinde ulusa sesleneceği tuttu…
Biri “yeter bu kadar müzakere” dedi, öteki yarım ağızla “yaşasın müzakere” dedi, biri “çözüm olursa Rum bizi hap gibi yutar” dedi, öteki “müzakerelerden çekilirsek Türkiye bizi hap gibi yutar” dedi, bir başkası çıktı “iki toplumlu federasyonu bugün kabul etmezseniz, yarın anlaşacak Kıbrıslıtürk bulamayacaksınız” diye seslendi Rumlara, ardından sendikalar “yokoluşa hayır” mitingi düzenledi…
Kim tüketecekti Kıbrıslıtürkleri, kimdi onları yokoluşa sürükleyen, şeytanlar mı, öcüler mi, bundan hiç söz edilmedi…
Türkiye’nin müdahalesiyle seçilemeyenler bir yandan Türkiye seçimlerimize müdahale etti dediler, bir yandan Rumlardan siyasal eşitlik istediler, sonra yerleştiler ofislerine…
Türkiye’nin müdahalesiyle seçilenler eğdiler başlarını, fısıldadılar Ankara’daki bayların kulağına:
Uzak Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan o memleket sizindir, Akdeniz’in doğusunda eşşek başı gibi uzanan bu memleket gene sizindir…
(13 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)