Çığlık ve fısıltılar

Şener Levent – Yıllar eskitti sanırsın bizi…

Yanılıyorsun!

Yıllar eskitmedi bizi…

Biz eskittik yılları…

Yalanı yok…

Hala kararsız…

Hala yılgın…

Hala korkak…

Ve çok da eksiğiz…

Bayram diyorum…

Çocukluğum diyorsun…

Aşk diyorum…

İlk sevgilini anlatıyorsun…

En son ne zaman seviştin diyorum…

Hatırlamıyorsun…

Geçip gitmiş herşey işte…

Kızıl elmaların üstünden geçen duman gibi…

Eski resimlerine bile bakmaktan neden korkuyorsun…

Haplarını hatırlatacak biri olmalı insanın yanında…

Ama iki kişinin yalnızlığı bir kişinin yalnızlığından beter…

Yalnızlık…

Bir deniz kıyısında…

Saçları dökülmüş bir adam…

Saçları ağarmış bir kadını hatırlar…

Adrese ulaşmaz martılarla yolladığı selam…

***

Boşver diyor bana, üzüldüğüm ne var ki oysa…

Boşver diyen kimselerin hiçbir zaman boşvermeyen kimseler olduğunu çoktan öğrendim…

Gülenlerin sessizce ağladığını…

Ben aştım onları diyenlerin aştım dedikleri hiçbir şeyi aşamadığını…

Mutluyum diyenlerin hiç de mutlu olmadıklarını…

Zafer kazandığını sananların aslında hep yenildiklerini…

Pek çoklarının toplumsal dertleri bireysel dertlerine örtü yaptıklarını…

“Seni sevmiyorum” demenin “Seni çok seviyorum” demek olduğunu…

Hiç konuşmadığı birisinden nefret edenlerin aslında onun yanında olamadıkları için nefret ettiklerini…

Çoktan öğrendim…

***

Yaşanacak günleri yaşayamadan bu alemden göçüp giden insanlar…

Keşke’leri sevinçlerinden çok olanlar…

Bayram kutlamayı da ihmal etmiyorlar…

Oysa boğulsalar boğuldukları son anda gelir akıllarına…

Sen hiç dahil olamadın onlara…

Bu dünyanın kurulu düzenine yine alışamazsın bir daha gelsen de dünyaya…

Özel günler hep canını sıkar…

Bir yerden emir gibi gelen bir ses:

Gül!

Eğlen!

Mutlu ol!

Programlanmış mutluluklar sana göre değil…

Pazardan sonra Pazartesi…

Mart’tan sonra Nisan…

Bahardan sonra yaz!

Değişmeyen bu tekdüzeliğe bile alışamadın!

Karşılıksız sevmeyi öğrendin, ama ıstıraplarını yine de dindiremedi bu…

Hep kaybedince anladın kaybettiklerinin değerini…

“Aptal olsam, bir gün öleceğimi düşünerek üzülürdüm” diyen şair arkadaşına hak veriyorsun, ama bunun bir son olduğunu biliyorsun…

Şimdi gördüğün bu dağları ve denizi göremezsin bir daha…

Kirazın tadına bakamazsın…

Bu yollardan geçemezsin…

Sevişemezsin bir daha…

Kimseye “seni seviyorum” diyemezsin…

***

“Seni hatırlamadım, unutanlar hatırlar” diyorsun…

Unutulmaktan mı korkarız en çok?..

Bir gülüş…

Bir ağlayış…

Bir söz…

Karanlık geceye bir mermi gibi düşen bir çığlık…

Nasıl unutulur?

Söylemek için çırpındıklarımız ve söyleyemediklerimiz…

Söylediğimiz için pişmanlık duyduklarımız…

Herşeyi söylesek bile yine de kendimize bıraktıklarımız…

Kalbimize gömdüğümüz sırlar…

Aklımızdan gelip geçmesine engel olamadığımız şeyler…

Unutmamız gereken, ama unutamadıklarımız…

Meçhul şahıslar içimizden birini vurdukları zaman hatırla beni…

“Yüreğimde bir çocuk, cebimde bir rovelver”…

Öyle hatırla…

Bayramdan bayrama…

Doğumdan doğuma…

Taşlanmadan taşlanmaya…

Kurşunlanmadan kurşunlanmaya…

Ve bombadan bombaya…

Hatırla beni…

Ölümden ölüme…

Hatırla…

(14 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author