
Faize Özdemirciler – Bir varmış bir yokmuş…
Haritanın tam anlamıyla yırtılmadığı, ikiye bölünmediği zamanlarmış…
Önce Rumlarla Türklerin birarada yaşadıkları köyler irili ufaklı, bayraklı mayraklı provokasyonlarla ikiye bölünmüş…
Köprünün aşağısı Rum tarafı, yukarısı Türk tarafı, derenin bu yakası Türk, o yakası Rum olmuş…
Ada, köylerinden kasabalarından sinsice bölünürken ve çocuklukları aynı mahallede geçmiş insanlar ansızın birbirlerine düşman kesilirken, kimi Rumlarla kimi Türkler adanın bölünmemesi için mücadele veriyorlarmış ama işte, ada o zaman çok büyükmüş ki, pek çok yerde insanların bundan haberleri bile yokmuş…
Taksim uğruna ölenler/öldürenler ‘şehit’ sayılırken, taksime karşı çıktıkları için öldürülenler ‘hain’ sayılmış, isimleri uzun zamanlar geçtikten sonra anılmış, mezarları ancak ada bölündükten sonra ziyaret edilmiş…
Türklere ve Rumlara ortak bir cumhuriyet kurmuşlar, üç tane de bela garantör oturtmuşlar tepelerine, sonra garantörlerin de katkılarıyla, cumhuriyeti bizzat Kıbrıslılara yıktırmak için ellerinden geleni yapmışlar…
Derken bir davetiye Yunan Cuntası’na, bir davetiye de Türk Ordusu’na…
Yıllarca “15 Temmuz olmasaydı 20 Temmuz olmazdı” diyerek adayı felakete sürükleyen bir savaşı meşrulaştıranları, Türklerin güneyden kuzeye taşınmasını, Rumların kuzeyden güneye kovalanmasını, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de Rumlara armağan edilerek kuzeyde ayrı devlet kurulmasını haklı çıkaracak hiçbir gerekçe yokmuş ama gelin görün ki, bu safsata alıcı bulmuş, adanın en açık ve en acı gerçeği olan “işgal” ise yalanlarla örtülmüş…
Kıbrıslıların payına düşen de, kapıların açılmasına sevinmek, kapıların kapatılmasına üzülmek, sonra tekrar sevinmek olmuş, bize eşeğimizi kaybettiriyorlar, sonra aha eşek diyorlar, ne yapalım, biz de seviniyoruz…
Güneyden kuzeye kuzeyden güneye yürüyoruz ya, tamamdır, hayıf “pozitif” olanlara, biz “negatif”iz…
Kuzeyde alışveriş yapmaya gelecek olan Rumların ayaklarına kırmızı halı bile sereriz…
Bir yanda birleşmeden söz edip haritayı bölenlerin diliyle konuşanlar, diğer yanda ayrılıktan söz edip yine bölenlerin diliyle konuşanlar…
Bir yanda “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyenleri ‘vatan haini’ ilân eden sağcılar, bir yanda “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyenleri ‘marjinal’ ilân eden solcular…
Bir yanda “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyenleri ırkçılıkla suçlamaya hazır solcu kardeş duruyor, bir yanda “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyenlerin dillerinde sigara söndürme fantezileri kuran ‘sayın’ faşist duruyor…
Bir yanda “Rumlara bir karış toprak vermeyiz” diyenler, bir yanda “Rumlara bir karış toprak verebiliriz” diyenler…
“Rumlara bir karış toprak vermeyiz” diyenlerle, lütfedip bir karış toprak vermeyi kabul edenlerin ise ortak bir noktası var:
İki taraf da, doğduğu yere gömülmek isteyen 90’ına merdiven dayamış Spiro’ya Yerolakko’da bir mezar yeri vermeyi toprak tavizi sayıyor…
Kapılar açıldı ya, nedense ilk önce Spiro geldi aklıma…
Bilmem umudu kesti mi, yoksa, Yerolakko’ya gömülmek istiyor mu hâlâ?
(5 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)