
Faize Özdemirciler – Burada, avluda esmek fiilinin çekimleri arasında, nereye akacağına dair hiçbir fikri olmayan bir hayatı münasip bir yerinden yakalamaya çalışıyorum, münasip bir yeri kaldı mı hayatın, onu da bilmiyorum…
Temmuz’dayız işte, münasip birini mi arıyorlar gene faili meçhûller listesine eklemeye, münasip bir provokasyona mı hazırlanıyorlar, adayı biraz daha kokutmaya mı?
Herşey bize müstahak diyoruz, münasiptir bu güzelim adada bu kadar çirkin yaşamamız, oh olsun bize…
Baksanıza rüzgârdan başka beklediğimiz hiçbir şey kalmadı bu yerde…
Her gece tıpkı Yannis Ritsos’un denize karşı oturup söyleşen kadınlarına benzeyen kadınlar oturur burada. Kimisi balkonda kimisi avluda.. Ya hep bir ağızdan konuşurlar, ya hep bir ağızdan susarlar…
Kimisi ölen babasını düşünür, kimisinin aklından kendi ölümü geçer, kimisi kaçıp gitmeyi düşünür buralardan
1.Kadın “esmez” der, 2.Kadın “yok yok eser dün akşam daha sıcaktı” der, 3.Kadın ağzını açmadan bir adam girer devreye “ne esmesi be yaprak kıpırdamaz” der ve konu kapanır bir süreliğine…
Deli bir Temmuz yırtıp geçmiş haritayla birlikte hayatları da, kimin umurunda, sessiz çoğunluk ancak da rüzgâr bekler avlularda balkonlarda…
Benden Selam Söyle Anadolu’ya isimli kitabını “Bu toprakları kana bulayanların allah belasını versin” diye bitiriyordu Dido Sotiriyu, ben de olanca kitapsızlığımla Temmuz’un bu ilk yazısının tam da burasına böyle bir beddua iliştiriyorum işte, ya tutarsa…
Burada, balkonda, hiç esmemeye devam ederken, 2 Temmuz 1993’e gidiyorum birden. Aziz Nesin’in düşünce özgürlüğünün sınırlarını aştığından söz eden büyük adamlar utanmaz adamlar geçiyor gözümün önünden, insanları tahrik ederseniz kaldığınız oteli ateşe verebilirler diyen yüzsüz kadınlar geçiyor…
Köprülerin altından su değil de kan aktı, kin yeşerdi nefret üredi sanki yıllarca, 2021’deyiz ve aralarında Metin Altıok’un, Behçet Aysan’ın, Asım Bezirci’nin, Hasret Gültekin’in de bulunduğu 33 aydını yakarak öldürenleri mağdur ilân ederek Sivas Madımak Katliamı’nı gaddarca zamanaşımına uğratanlar oturuyor şanlı garantörümüzün tepesinde…
Tahrik olana bahşedilen yok etme hakkı sürüyor olanca barbarlığıyla…
Ve durum böyle iken, yani biz burada oturmuş rüzgâr beklerken ve inadımıza, hiç esmezken, diktatör buralara teşrif etmeye ve muhtemelen esip yağmaya hazırlanıyor…
Geceyarısına dayandık, uyku yok kimsenin gözünde, hâlâ esmez, hiç esmez ve Metin Altıok’un şiiri geçer içimden:
“Hadi gel konuşalım/ Sulanmış bir taşlığın serinliğinde/ Akşam sefaları içinde/ Bir masa, birkaç sandalye/ Ve ikimiz ölümden konuşalım/ Senin ağzında gül, benimkinde menekşe/ Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe/ Ama ne olursa olsun biz yine/ Ölümden konuşalım seninle/ Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde/ Bir bardak çatlarsa durduğu yerde/ Bir aşk ansızın biterse/ Ayna kırılırsa yüzünle birlikte/ Zamanıdır konuşmanın ölümden.”
(2 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)