Bir yanda “açılım”, bir yanda “kefen”

Faize Özdemirciler – Ne zaman “açılım” sözünü ağızlarına alsalar önümüzü göremez oluyoruz, onlar “açılım” dedikçe biraz daha içimize kapanıyoruz, içimiz kararıyor, ne içimizden dışımıza çıkabiliyoruz, ne de bütün gemileri yakıp içinden çıkabiliyoruz…

Ne zaman “açılım” deseler, kapalı Maraş’tan beter oluyoruz, etrafımız dikenli tellerle çevrelenmişken, önce koynumuzda beslediğimiz yılanları farkediyoruz, sonra o kentin ölüsünün körüne benzediğimizi, sonra aslında 47 yıldır o kentin enkazının altında yaşadığımızı…

Kürtlerle başlattıkları çözüm sürecine de afferin poh poh “Kürt açılımı” demişlerdi zamanında, o açılımın altından ellerinde birer Ampul ile Kurtların nasıl kudurmuş bir şekilde çıktıklarını gördük sonra…

Maraş açılımı deyip duruyorlar şimdi…

Maraş açılımını Maraş açılacak diye, Maraş sahiplerine iade edilecek diye anlayanlar da var bu arada…

Oysa onlar Maraş açılımı derken bambaşka bir hayalin deryalarında yüzüyorlar.

Bir yandan “Hukuka uygun açılım yapacağız” diyorlar, bir yandan da başkalarının malını gaspetmeye kılıf arıyorlar…

Anastasiadis KKTC siyasilerinin AB pasaportlarının geri alınmasını öneriyor, Ersin Tatar ise Maraş açılımı derken neyi kastettiklerini aşikâr edercesine cevap veriyor:

Rum Yönetimi pasaportumu elimden alacaksa alsın. Çok da önemli değil. Biz egemenlik savaşı veriyoruz. Pasaportu ne yapayım, ben kefenimi giydim, bu yola çıktım.” 

“Et ve tırnak” siyasetçileri gördüğünüz gibi çıtayı her gün biraz daha yükseltiyorlar. Bir yanda “açılım”, bir yanda “kefen”, bir yandan da ölürüm Türkiyem…

Muhalefet korkusundan elini uzatıp dokunamıyor, kibarlığından dil uzatamıyor bu sefil çıtaya…

Tayyip Erdoğan yıllardır “kefenimi giydim de bu yola çıktım” diyor ya, ondan ilham alan Tatar da kefenini giymiş meğer…

Gassallarla düşe kalka olacağı buydu…

Muhalefet kafası karışmış vaziyette aman kutuplaşmayalım, aman kutuplaşırsak bu bizi, bizim gibi düşünmeyen düşmandır noktasına getirir, diyor da, başka bir şey diyemiyor…

Muhalefet yapmış bir itaatsizlik, çekingen bir şekilde bekliyor, arkasını getiremiyor…

Belki de olan biten Ümit İnatçı’nın söylediği gibidir:

Muhalefet gündemi yakalayamıyor. Kimbilir belki de ‘başımızdan büyük bok yedik’ afallaması yüzündendir bu tıkanıklık. Şimdiden diyalog ve uzlaşıdan bahsediliyor. Cepheleşmenin baskıyı artıracağı kaygısıyla eylemlerimizi perhize alıyoruz. Özgürlük için cephesiz mücadele, mücadelesiz cephe nasıl olur aklım basmıyor; ama bildiğim bir şey vardır, o da başı hep eğik kalanın bir gün başının vurulacağıdır. Korkaklığı ağırbaşlılık ve uzlaşma sözcükleriyle kamufle etmeye gerek yok; her şey ‘ampul’ gibi ortada.”

Erdoğan’ın kayyumu kefenini giymiş de yola çıkmış, et ve tırnak diye diye geçiyor önümüzden…

Muhalefet ise bıçağın kemiği kesmeye başladığını görmüyor bile…

Kullandığımız sözcükler hangi cehenneme gittiğimizin kanıtı değil midir aslında:

Et tırnak, bıçak kemik, şimdi de kefen…

(24 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author