
Faize Özdemirciler – Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan o memleket, o cennet, o cehennem sizindir! Yeyin yutun satın yakın, annenizden emdiğiniz süt kadar helâldir!
Saltanatınızı ayakta tutan şey insanın insana kulluğudur, insanın insana kıllığıdır, patlayıncaya kadar yeyin, sizindir!
Bunca hayırsızlığa arsızlığa hırsızlığa ihanete rağmen Allah belânızı vermediğine göre, sizin belânızı vermeyen bir Allah elbette bizim Allahımız olamaz, ne münasebet, Allah da sizindir!
Gezi direnişinde “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanabileceğini kanıtlayan dünya güzeli gençleri öldürürken yazdığınız o kanlı destan da sizindi, ülkeyi AKbabalar gibi kemirip ormanları yok ederken yazdığınız bu küllü destan da sizindir…
Her yangından sonra terörist avına çıkışınız, her yangında sözümona yanan iki paralık ciğeriniz, offffff, siz aslında bütün yangınlarda birer hiçtiniz, evet her zamankinden daha zorba daha gaddarsınız şimdi, ama aynı zamanda her zamankinden daha hiçsiniz…
Çirkin tarihi severken cennet parçası bir coğrafyanın ağzına yandınız, devletin kasalarını sevdiniz, ülkenin ormanlarını kül ettiniz…
Bu acizlik, bu çaresizlik sizindir, yangın olur siz yangına gitmezsiniz, yangına müdahale edeceğinize yangın için uluslararası yardım talep edenlere müdahale edersiniz, çünkü yangına müdahale etmemek suç değil, yangın için yardım talep etmek suçtur sizin ucube yasalarınıza göre…
Yangın olur siz yangına gitmezsiniz, oturduğunuz yerde yangın haberlerine yasak getirirsiniz, ormanlarda ağaçlar hayvanlar yanarken, bir adam yanan kekliklere ağlarken, bir kadın yangından kurtaramadığı arıların yasını tutarken, çıkarsınız televizyona beyat et kırmızı et konuşursunuz, bu cehalet sizindir…
Körüklediğiniz bu yangın da, bu nefret de sizindir, akıbetiniz körüklediğiniz yangında yanmak, körüklediğiniz nefrette boğulmak olmayacaksa eğer, bu da bizim kederimizdir.
Afferin poh poh, İHA’larınız SİHA’larınız var, meydanlarda insanların üstüne sürdüğünüz TOMA’larınız var, Suriye’yi Libya’yı Karabağ’ı mamur ettiniz, şimdi Afganistan’a seferiniz var, bu karanlık tünel sizin eserinizdir…
Bir eliniz hep buradadır bu arada, uçağınız yoktur yangınlarınızı söndürmeye ama özel uçaklara dolar dolar gelirsiniz Kıbrıs’ın ağzına sıçmaya…
Kayyumunuz yola çıkarken kefenini giydiğini söylüyor, o da sizin gibi yalan söylüyor, siz kefeni Türkiye’ye giydirdiniz, o da Kıbrıs’a giydirdi, Kıbrıs sorununun çözümsüzlük gerekçesini dine bağladı sonunda, yürüyor açtığınız karanlık yolda iştahla…
Uzak Asya’dan gelip bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanan Türkiye’ye de, Akdeniz’in doğusunda bir eşşek başı gibi uzanan Kıbrıs’a da ayak lazımdır şimdi, tepmek için ayak, koşmak için ayak, kurtulmak için ayaklanma…
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” ezeli bir hasrettir ve bu hasret sadece Nâzım’ın değil aynı zamanda bizimdir, bu vicdansız çağda insan kalabilmek için mücadele eden herkesindir…
(10 Ağustos 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)