
Faize Özdemirciler – Ey kendi yolunu çizemeyen, başkalarının çizdiği yollarda düşe kalka yolunu kaybeden, yolsuz kalan; ey kendi sularıyla kendi yangınlarını söndüremeyen, ormansız kalan; ey kapalı kapılar ardında başka ülkelerle ve maalesef başka ülkelerin yararına temaslar yapa yapa kendi ülkesinde eşşek başı gibi ortada kalan! Uyan!
Uyan ki, bilenelim hatırladıklarımızla unutamadıklarımızla gördüklerimizle…
Uyan ki, yıllar önce “hayat kalmadı buralarda” deyip de gidenlerin akıbetine uğramayalım, toparlanalım ama gitmeyelim buralardan…
Uyan, gördüklerimizi hatırladıklarımızı unutamadıklarımızı anlatalım birbirimize…
Ben “Buralarda hayat kalmadı” deyip de gidenlerin bazılarının, gittikleri yerde de aradıkları hayatı bulamadıklarını, dönülmez akşamın ufkuna yaklaştıklarında ise artık çok geç olduğunu, geriye dönemediklerini gördüm mesela.
Bazılarının, yaşayamadıkları bu yere, ancak da öldükten sonra geldiklerini gördüm…
Bazılarınınsa yaşarken döndüklerini, tanıdıkları çok az insan kaldığını, geldikleri gün mezarlığa gittiklerini ve ağladıklarını gördüm…
Gördüklerini unutamaz ki insan…
Araya giren uzun zamanlar köklerle dalları birbirinden kopardı; kökler dalsız, dallar köksüz kaldı, kurudu ve bu kuruma bütün hayatımıza sirayet etti. Kurumayı gördüm!..
1974’ten sonra dayatılan ‘yeni’ hayata alışamayan, zorlanan, yerleştikleri Rum evine yıllarca “evim” diyemeyen, 2003 Nisan’ında kapılar açıldığında kuzeye akın edip evlerini görmeye gelen Rumları ağlayarak karşılayan güzel insanlar vardı bir zamanlar buralarda, onları gözlerimle gördüm…
Başkalarının evleri için birbirlerini yiyen, gerekirse evlerin gerçek sahipleriyle savaşmaya bile hazır olan çoğunluğu da gördüm, hüzünlü ve kederli azınlığı da…
Bozulmanın en çok orada, başka insanların hatıralarıyla acıları ve sevinçleriyle dolu evlerin, helâl savaş ganimeti olarak görülmeye başlandığı o kör noktada zirveye tırmandığını gördüm…
Gördüklerini unutamaz ki insan, unutmadım…
Yanlış başlayan bir cümle doğru devam edemeyeceği için doğru da bitemez. Deli Temmuz’uyla, kirli Ağustos’uyla yanlış başlayan bir cümleydi 1974, doğru devam edemedi. Doğru devam edemediği için üstüne onlarca yanlış cümle eklendi, yalan deryâsında geçip gitti ömürler, yalan deryâsından kurtulmak için yılanlara sarılmaktan başka çare bulamayan, uyanık kalıp düşler kuracağına rüya görmek için uyumayı tercih eden biçare ömürler…
Ey kendi sularıyla kendi yangınlarını söndüremeyince ormansız kalan, şimdi de denizsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan zavallı adam! Uyan!
Uyan ki, sil baştan kuralım cümlelerimizi, bu ülkenin çürüyen kalbini alalım ellerimize, çürümenin neresinden dönersek kâr olsun bize, uyan ki bu memleket yabancı değil yâr olsun bize…
Gördüm tarihe tapanların, coğrafyaya nasıl hoyrat davrandıklarını, insanla toprak insanla deniz arasında olması gereken o muhteşem bağın nasıl koptuğunu…
Uyan, ölü kaplumbağalar vuruyor Karpaz sahillerine…
Bu ölü kaplumbağalar, bu kirli deniz, ilerlediğini sandığımız insanlığın nasıl geriye gittiğinin göstergesidir…
Bu ölü kaplumbağalar bizim ölümüzün körüdür…
(2 Eylül 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)