
Mustafa Billur – TMT’ye TC STK’dan (Seferberlik Tetkik Kurulu, bugünün TC Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı) kurmay atanması ile başladık bu yolculuğa.
Karşı çıkanlar susturuldu.
1964-1968 arası Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunu bu TC’li/STK’lı kurmaylar diktatöryel bir emir-kumanda anlayışıyla yönetti. Küçük ve Denktaş figüranlık yaptılar.
Karşı çıkanları susturdular.
Hakim Mehmet Zeka Bey’i tehdit ederek seçimlere katılmasını engellediler.
Ahmet Mithat Berberoğlu 1970’te CTP’yi kurarken TC elçisinden izin ve icazet alıp öyle kurdu!
1973 seçimlerinde Küçük, tehditler karşısında “benim etim düdüklüde bile pişmez” demesine rağmen, aldığı tehditler neticesinde geri adım atmak zorunda bırakıldı ve Denktaş dönemi başladı.
1974 ve sonrasında SAVAŞ SUÇU işlenerek TC’den adaya nüfus aktarımı başladı ve bugüne kadar sürdü. Bu nüfusu kayıt altına alanlardan biri de Kutlu Adalı idi, meraklısı bilir…
Bugün, 400 bini aşkın KKTC vatandaşının sadece 120 bininin Türkçe konuşan Kıbrıslı olduğu tahmin ediliyor. 203 bin KKTC seçmenine karşı 80 bin küsur Türkçe konuşan Kıbrıslı seçmenin varlığı tahmin ediliyor. Kesin rakamlara ulaşmak, işgâlci ve iş birlikci kesimin uyguladığı karartma ile mümkün değil.
(Tam da bu noktada, aktarılmış TC kökenli yasadışı yerleşimci nüfusun toplumsal kaderimizde söz hakkı elde etmesine neden olan Talat’ı (Annan Planı referandumunda oy kullanmalarına izin verdirerek) ve Cumhurbaşkanlığına seçilmesi ardından başlayan iki toplumlu görüşme masasında tüm KKTC vatandaşlarının (o dönem kendisine iletilen rakam 220 bin) otomatik olarak birleşik Kıbrıs vatandaşı olmasına ön ayak olan Akıncı’yı “anmadan” da geçmek mümkün değil elbette.)
1974’te Ecevit hükümetinin Dış İşleri Bakanı, kendisini ziyaret edenlere “Kıbrıs’ta benim valim var” diyordu.
İtiraz etmediniz, görmezden geldiniz.
Aykırı birkaç ses de susturuldu…
Siz “barış yapmak” istediğiniz Rumca konuşan Kıbrıslıların on binlercesini ata topraklarından söküp atan, katleden, ırzlarına geçen, uluslararası hukuka aykırı bir askeri harekâtı “BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMI” ilan ettiniz, kutluyorsunuz her sene!!!
İtirazınız yok!
Harekata katılanlara, adada kalmaları için gasp edilmiş ganimet toprakları hediye ettiniz ve tüm aileleri de dahil olmak üzere hepsini anında vatandaş yaptınız!
İtirazınız olmadı, cılız ve aykırı sesleri de susturdular.
1976 seçimlerini, taşınan TC kökenli yasadışı nüfusun da etkisiyle UBP kazandı.
Yine anlamadınız, oysa gidilecek köyün minareleri gözünüzün önündeydi.
Çoğunluk gözlerini kapattı, itiraz etmedi. Cılız sesler de susturuldu…
İşgâl altında öz yönetim ve demokrasi olamayacağını anlamamakta direnen muhalifler, “Anya ve Gonya” nerededir tekrardan anlasınlar diye, işgâl altında ve taşıma nüfusun da katılımıyla 1981 seçimleri yaşandı.
Lakin yine anlamadılar.
Seçim öncesi meclisteki partiler Ankara’ya çağrıldı, askeri yetkililer emirlerini ve talimatlarını kendilerine bildirdi. Bu seçimlerde, çift uyrukluluk nedeniyle, Kıbrıslı Türklerin nüfusundan çok daha fazla çift uyruklu kişinin varlığı ortaya çıktı.
Ziya Rızkı’yı da yediler, yedirdiler…
Ağustos 1981’de seçim sonrası, dönemin TC elçisi İlter Türkmen, muhalefet liderlerini Çatalköy’deki Villa Fırtına’ya çağırdı ve onlara hükümete gelmelerine izin verilmediğini söyledi, tehdit etti.
Çıkıp olanları, yaşananları açık ve mert bir şekilde açıklamadılar bu topluma. Çoğunluk itiraz etmedi. Eden cılız sesler de bastırıldı…
Sonraki tüm seçimlerde müdahale, tehdit, şantaj ve baskılar, artarak ve boyut değişerek sürdürüldü.
1983’te KKTC’nin kuruluşunun kabul edildiği meclis oturumunda da, tüm eller havadaydı…
Uzun lafın kısası;
İşgâl altında DEMOKRASİ ve ÖZ YÖNETİM mümkün değildir. Kıbrıs’ın kuzeyinde, “hükümete” kim gelirse gelsin, iktidar Ankara’dır.
Önceliğinde EKONOMİK KURTULUŞ ve/veya EKONOMİK BAĞIMSIZLIK olan her mücadele yöntemi, Kıbrıs’ın işgâl altındaki bölgesinde bugüne kadar başarısız olmuştur, bundan sonra da başarısızlığa mahkumdur.
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ve BAĞIMSIZLIĞINI talep etmeyenler, ekonomik bağımlılığa da mahkumdur.
Aktarılan yasadışı yerleşimci nüfusu reddetmeyen, işgâlin varlığını kabul etmeyen, KKTC’ye ve her türlü kurumuna itiraz etmeyen bir bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi başlamadıkça, tüm çabalarınız MAAŞ mücadelesine döner, onunla da sınırlı kalır.
Hep öyle olmuştur, hep de olacaktır. En son yapılan öğretmenler sendikası eyleminde de yaşandığı gibi…
Rumca konuşan Kıbrıslılar ile siyasi eşit olduğunu iddia eden Türkçe konuşan Kıbrıslıların, bu iddialarını kanıtlamalarının tek yolu Türkiye’den ve aktarılmış yasadışı yerleşimci Türkiyeli nüfustan BAĞIMSIZ bir Kıbrıs tahayyül edebildiklerini kanıtlamalarından geçmektedir.
Aksi takdirde Türk egemenliğine baş eğmiş kukla, ondan farkı olmayan, Truva atı bir kitle olmadıklarına, kimseyi ve hiçbir kurumu inandırabilmeleri mümkün değildir!
Sahte devletin, sahte seçimlerini BOYKOT etmek, ancak bu devletin ve aktarılmış nüfusunun, tüm kurumlarıyla ve bireyleriyle kendisine karşı bir İTİRAZ ve RET mücadelesi olması / başlatması kaidesiyle anlamlıdır!
Unutmayın: Kıbrıslı Türklerin hukuki ve toplumsal tüm haklarının kaynağı, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’dır.
TC’nin işgâl ve istilasına itiraz edip, işgâlin “oldu bittisi” olan iki kesimlilik ve aktarılmış yasadışı yerleşimci nüfusu sahiplendiğiniz, 74 sonrası yaşananların üzerine “sünger çekmeye” yeltendiğiniz, “kazanılmış hakları” korumaya odaklandığınız bir mücadele zeminini terk etmediğiniz sürece, 1960 Anayasası kaynaklı bu meşru toplumsal ve hukuki zemin de ayaklarınız altından, geri dönüşü olmaksızın, kaymaya devam edecek.
Aynen sizlerin de hiçleşmeye devam edeceğiniz gibi.
(3 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır)