
Şener Levent – Gazetemizin ilk çıktığı aylardı…
25 yıl önce…
Zor günlerdi…
Yeni bir gazetenin tutunması hiç de kolay bir iş değildi…
Hele de bizim gibi sermayesiz, partisiz ve de icazetsiz bir gazete olursa…
Kimse 2-3 aydan fazla bir ömür biçemiyordu bize…
-Kapanır gider, derlerdi…
Mustafa Akıncı,
-Tirajın bini aşarsa kurtulursun, demişti…
Ama biz iki ayda o noktaya ulaşamamıştık henüz…
İşte tam da o sıralarda gazetedeki arkadaşlar heyecanla odama girdiler bir gün…
-Çok iyi bir haber yakaladık, dediler… Gazetenin tirajını fırlatacak bir haber…
-Neymiş o, diye sordum…
-Yerli porno kaset… Piyasaya yeni sürülmüş… Bu haber patlatır tirajımızı… Henüz hiçbir yerde yayınlanmadı…
Arkadaşlara baktım…
-Olmaz, dedim… Biz böyle haberler için mi çıkardık bu gazeteyi? Yakışır mı bize? Bununla tiraj yapacaksak varsın yapmayalım… Bu gazete de böyle haberler yok diye batacaksa batsın!
Yayınlamadım…
Kısa bir süre sonra en yüksek tirajlı gazetemizin birinci sayfasında baş köşeye oturdu bu haber…
Yalnız burda değil, Türkiye’de de sansasyon yarattı…
Ordaki en yüksek tirajlı gazete de manşet yaptı…
***
Bu haberi yayınlamadığımız için batmadık biz…
Yolumuza devam ettik…
Akıncı’nın dediği sayıyı da yakaladık ve epeyi de aştık kısa zamanda…
“Avrupa” gazetesi birkaç yılda kamuoyunu sarstı…
Tam bağımsız ve icazetsiz olduğumuz için güç odaklarına karşı yaptığımız rahat yayınlardan dolayı bize “serseri mayın” diyenler oldu…
Sağ da çok rahatsızdı bizden, sol da…
O günlerde CTP lideri Mehmet Ali Talat Kolordu Komutanına bile şikayete gitmişti beni…
Komutan beni de makamına çağırmıştı bir gün… Aldığımız tehditleri konuşmak için…
Karargahına gittiğimde,
-Talat da şimdi buradaydı, dedi…
-Ne istermiş, diye sordum…
-Seni şikayet etmeye geldi, dedi… Yayınlarından çok rahatsız olmuşlar…
-Peki, siz ne dediniz?
-Demokrasi var burada dedim. İfade özgürlüğü var…
O komutan biz gazeteyi çıkardıktan bir yıl sonra görevini tamamladı ve adadan ayrıldı…
Henüz genç sayılabilecek bir yaşta olmasına rağmen emekliye sevkedildi…
Denktaş ondan hiç memnun değildi…
Ve emekliye sevkedilmesi için TC Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e mektup yazmıştı…
Demirel onu kırmadı…
***
Ben casusluk komplosuyla 2000 yılı Temmuz’unda tutuklandım…
Yani gazetenin üçüncü yılında…
Sarayönü’ndeki merkezi polis karakolunun bodrum katındaki hücrelerden birine tek başıma hapsettiler beni…
Küçücük bir hücreydi…
Ve taş bir yataktan başka hiçbir şey yoktu…
Çift kapılıydı…
Parmaklıklı demir kapı ile tahta kapı…
Tahta kapıyı kapatmazlardı…
Yan hücrede iki kişi kalıyordu…
Biri Diyarbakırlı…
Biri Kıbrıslı…
Diyarbakırlı yanık türküler söylüyordu…
Duvarın ardından sohbet ediyorduk…
Demir parmaklıklardan bana sigara da atıyorlardı…
Elimle yetişemediğim için sigarayı atletimle çekip alıyordum…
İyi arkadaşlardı…
Basit kriminal suçlardan dolayı tutukluydular…
Günler o hücrede tek başına geçmek bilmiyordu…
11 gün kaldım orda…
***
Denktaş’ın ve generalin komplosu fiyasko ile sonuçlanınca serbest kaldım…
Birkaç yıl geçti aradan…
Bir gün bir genç çıkageldi gazeteye…
Kendini tanıttı…
Yandaki hücrede yatan oymuş meğer…
Merakla dinlediğim şeyler anlattı bana…
O malum porno kaseti çeken oymuş meğer eşiyle birlikte…
Videocuların eline yanlışlıkla sızmış…
Ama anlattığı bundan daha önemli başka bir şey vardı…
Hücrede bulunduğu sırada, benim soruşturmamı yürüten baş müfettiş onu çağırmış yanına bir akşam…
Benimle ilgili tanıklık yapmasını istemiş mahkemede ondan…
Güya ben ona konuşmuş ve itiraflarda bulunmuşum gibi…
-Kabul edersen senin lehine olur bu durum, buradan kolay çıkarsın…
Kabul etmemiş bu teklifi…
Bana karşı tanık çıkmayı reddetmiş…
Teşekkür ettim ona…
***
Şimdi bana ahlak nedir diye sorarsanız, “Budur işte” derim…
(3 Ocak 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)