
Şener Levent – 21 Ocak Pazar sabahı…
Her sabah gibi bir sabahtı…
Sessiz sakin…
Gazetede hep birlikte kahvaltı yapmaya hazırlanıyorduk…
Birden Tayyip Erdoğan dikildi ekranda karşımıza…
Partisinin Bursa’daki kadın kollarına kürsüde konuşma yapıyordu…
Arkasındaki panoda şöyle yazıyordu:
“Demokrasi kahramanları Türkiye’nin kadınları”…
Şöyle diyordu:
“Kuzey Kıbrıs’ta bir pespaye gazete ahlaksızca bugün bir başlık attı. Ben kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kardeşlerimizi burada tavır almaya davet ediyorum. Ve Türk ordusunun Kıbrıs’tan sonra yeni bir işgal yaptığını söylüyor. Bu ne ahlaksızlıktır, bu ne edepsizliktir? Dolayısıyla ben Kuzey Kıbrıslı kardeşlerime özellikle böyle bir duruşu sergilemek suretiyle gereken cevabı kuzey Kıbrıs’ta onlara vermeleri lazım.”
Cümle bozuk, ama onun cümlesi…
Açıkça hedef gösterdi bizi…
Neydi onu böyle öfkelendiren?
Gazetemizdeki manşet:
“Türkiye’den bir işgal harekatı daha”…
Türk ordusu Suriye’de Afrin’e giriyordu…
1974’te Kıbrıs’a girdiği gibi…
Havada yine kan ve göç ve ölüm kokusu vardı…
Ancak toplumumuzda hiç kimse, hiçbir parti, hiçbir sendika ve örgüt buna karşı çıkmamıştı bizden başka…
Sonradan bizim için de “keşke onlar da yazmasaydı” diyeceklerdi…
***
Bizi buradaki kitlesine hedef gösteren Erdoğan’ın tehditlerini dinledikten sonra merak ettik…
Acaba burada buna tepki gösteren birileri olur mu diye…
Boşuna bekledik…
Kimseden ses çıkmadı…
Cumhurbaşkanı olarak Mustafa Akıncı bir şey söyleyebilir, hatta bu tehditi kınayabilirdi…
Ancak o da söylemeye cesaret edemedi…
Ertesi gün yine biz verdik ona cevabı…
***
22 Ocak Pazartesi sabahı…
Her sabah gibi bir sabahtı…
Güneş yine doğudan doğmuştu…
Gazeteye geldiğimde pencereden dışarıya baktım…
Meydanda bir hareketlilik vardı…
Toplanıyorlardı…
Erdoğan’ın bir gün önceki tehditlerinden endişelenen bazı arkadaşlar bize destek için gazeteye gelmişlerdi…
17 kişi olmuştuk…
Bazı köy belediyelerinden taşınanlarla dışarıda bin kişi kadar toplanmıştı…
Polisler de geldi…
Derken ilk taş penceremizde şakladı…
Camlar kırıldı…
Taş ayağımızın dibine düştü…
Bu taştan sonra polisin müdahale edeceğini zannettim…
Oysa yerinden bile kımıldamadı…
Ve bunun ardından taşlar yağmur gibi yağmaya başladı…
***
Polis Genel Müdürü Süleyman Manavoğlu’nu aradım…
Sekreteri,
-Bir bakayım içeride mi, dedi…
Bekledim, baktı, sonra bana döndü.
-Toplantıdadır, dedi…
Ben de ona dedim ki:
-Gidin söyleyin ona… Bizi öldürmelerini mi bekliyor?
Kanlı cesetlerimizin haberini bekliyordu herhalde…
Polise talimat verdi, hiçbir saldırıya müdahale etmesinler diye…
***
Ne yaman, ne trajik, ne ironik bir gündü…
Garantörümüz herkesin gözü önünde bizi linç ettiriyordu ve aynı saatlerde de mecliste yemin töreni vardı…
Yeni vekillerimiz kürsüye çıkıp ant içecekti…
Dışarıda bir cinayet teşebbüsü…
Devletin kanatları altında bir linç…
Mecliste ise yemin!
Kimse dışarıya çıkıp ne oluyor diye bakmadı bile, Akıncı’dan başka…
Şimdi sizden oy isteyen o takım var ya, hepsi de bu linç saldırısı karşısında sinip kaldı…
Dışarıya çıkıp o kara güruhun karşısına dikilen Akıncı da az kalsın linç edilecekti…
Orada o da Polis Genel Müdürü Manavoğlu’nu arayarak hiddetli bir sesle,
-Onları öldürmelerini mi bekliyorsunuz, diye sordu…
***
O gün görevini yapan tek polis komutanı Ali Savaş Altan ile ekibi oldu…
Dış kapıyı sıkı sıkıya tutan ekip saldırganların içeriye girmesine izin vermedi ve mutlak bir kan dökümünü engelledi…
Ancak hiçbir tutuklama yapılamadı o gün…
Talimat öyleydi çünkü…
Bile bile, polisin gözü önünde suç işleyenlerin hiç tutuklanmaması tarihimizde ilk kez görüldü…
Ali Savaş Altan kan dökümünü engellediği için poliste cezalandırıldı ve açığa alındı, şimdi de uyduruk iddialarla mahkemeye verildi ve halen yargılanıyor…
Saldırganların binaya girişine izin vermeyen kapıdaki diğer polisler de cezalandırıldı ve o günden sonra hiçbiri terfi almadı…
***
Ve Tacan Reynar…
Sekiz yıllık kıdemli yargıç…
Görevinden istifa etti…
Neden sonra tutuklanan ve ağır ceza mahkemesinde yargılanmaları gerekirken, alt mahkemede huzuruna getirilen altı tutukluyu çeşitli hapislik cezalarına çarptırdıktan sonra çok ölüm tehditleri aldı…
Yargının bu vahim durumunu gördükten sonra istifa ederek savunmada bizim yanımıza geçti… Dünya hukuk tarihinde bile ben bunun başka bir örneğine rastlamadım…
Tacan Reynar alıp başını gitti bu ülkeden…
Şimdi sizden oy isteyen partilerden hiçbiri ne Ali Savaş Altan’a, ne de Tacan Reynar’a sahip çıktı…
Tacan’ın hapse gönderdiği saldırganlar ise, dörtlü hükümet tarafından serbest bırakıldı…
***
1974’ten sonra toplumumuzda yaşadığımız en açık devlet terörüydü bu…
Ama bizden ve birkaç kişiden başka bir daha bundan bahseden kimse olmadı…
Bu seçimlerde lafı bile edilmedi…
İşte bunun için boykot!
Koltuğunuz sizin, özgürlüğümüz ise bizim olsun!
(22 Ocak 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)